Kendinden başkasını düşünmeyen seçilmiş ve atanmış sevk ve idarecilerce yer, mekan,kişi ve kurum ayrımı yapılmaksızın din her alanda bahane,akıllara durgunluk veren ahlaksızlıkların yaşandığı ve yaşanmaya fütursuzca devam edildiği cennet vatan ülkemizde her türlü istismar şahane anlayışıyla her türlü yalanın gerçekten, doğruymuş gibi sunulduğu saf ve temiz insanlarımıza, Allah kolaylık versin…Gidişat hiçte hoş değil,Bu nedenle Allah ülkemizin ve insanlarımızın sonunu hayreylesin inşallah...
***** Allah yarattığı kullarına saygıdan kul hakkına asla karışmam derken,Mesela, devlet, kendine karşı işlenen “devletin manevî şahsiyetini tahkir ve tezyif” gibi suçları affetmiyor da, insanların birbirine karşı işlediği adam öldürme, hırsızlık, yolsuzluk, gasp, taciz ve tecavüz gibi suçları affedebiliyor…!
*****
Kutsal Dinimizle asla bağdaşmayan,bağdaşması kesinlikle mümkün olmayan bu çifte standardı akıl izan sahibi insanlarımıza, kim yada kimler, nasıl izah eder, anlatır gerçekten merak konusu, doğrusu..
*****
Yüce Allah, yarattığı insanlar başta olmak üzere, hiçbir canlının işine karışmam,bana ait eksikleriniz,kusurlarınız,günahınız ve sevaplarınızla gelin hepsini değerlendiririm.Ama kul hakkıyla karşıma gelmeyin asla karışmam diyor.
*****
Ülke genelinde olduğu gibi yaşadığınız ve yaşadığımız Allah vergisi doğal ve tabii güzelliğe sahip olmasına karşın 100 yıl sonrayı gören idarecileri seçmek yerine,burnunun ucunu göremeyenleri seçerek, gönül huzuru içinde yaşanacak bir şehir olmaktan çıkarılan ve çıkarılmak için gereken ne ise yapılmaya devam edilen Ünye de herhangi bir kahvehaneye gidin, yandaki masadan, ortalama bir vatandaşın ilahiyatçı Yazar ve düşünür R.İhsan Eliaçık’ın ifadesiyle şöyle dediğini duyabilirsiniz; “Ne demiş Cenab-ı Hak; ‘Kul hakkıyla karşıma gelme!”
*****
Nerede demiş? Hangi ayette demiş? diye itiraz etmenize gerek yok, çünkü bu söz, tam da Kur’an’ın ruhunun Müslüman halk muhayyilesinde yoğrularak dile gelmiş ifadesidir.
*****
Türkçe’de deyim haline gelmiş böyle sözler çoktur; “Harama uçkur çözme”, “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yeme”, “Alma mazlumun ahını çıkar aheste-aheste”, “Kula bela gelmez Hak yazmadıkça; Hak bela yazmaz kul azmadıkça” gibi…
*****
Bunların her biri aslında birer ayettir.
Hele “Kul hakkıyla karşıma gelme” sözü, tümüyle Kur’an’ın ruhunu yansıtır.
Burada şu denmek istenir; “Sakın kul hakkı yeme, çünkü Allah kul hakkı yemeyi affetmez.”
*****
Kimi dinî cemaat ortamlarında ise şu ayet popülerdir; “Allah şirk dışında bütün günahları affeder.”
Peki, Allah’ın “Affetmem” dediği suç ve günah hangisidir?
Acaba Allah, kendine karşı işlenen günaha mı (şirk), yoksa insanların birbirine karşı işlediği günaha mı (kul hakkı) “Affetmem” demektedir?
*****
Bu, şunun için önemli… Mesela, devlet, kendine karşı işlenen “devletin manevî şahsiyetini tahkir ve tezyif” gibi suçları affetmiyor da, insanların birbirine karşı işlediği adam öldürme, hırsızlık, yolsuzluk, gasp, taciz ve tecavüz gibi suçları affedebiliyor…!
*****
“Devlete karşı suç (şirk!) affedilmez, gerisi önemli değil” diyen günümüzdeki siyasi anlayışla, “Allah’a karşı şirk affedilmez, gerisi önemli değil” diyen günümüzdeki dinî anlayış arasında bir paralellik ve mantık birliği var.
*****
Böylesi bir siyasî anlayışın aslında dinî anlayıştan yani Tanrı ve devlet tasavvurundan türediğini (kaynaklandığını) düşünüyoruz.
Çünkü Emevî, Abbasî, Selçuklu, Osmanlı ve T.C devlet tasavvurları tek bir tarihsel zaman süreci içinde “görüngü” değişikliğine uğramış ve fakat Tanrı ve devlet anlayışları hiç değişmemiş…
*****
Asıl “derin devlet” de budur.
Bunun değişmesi için “derine” inilmesi; Tanrı ve devlet tasavvurlarının sorgulanması gerekmektedir.
*****
Şimdi, işin köklerine inelim bakalım durum gerçekten öyle mi?
Kur’an’da 324 yerde “zulüm”, 174 yerde de “şirk” kavramı geçer.
Zulüm “ötekine haksızlık yapmak”, şirk de “Allah’a ortak koşmak” demek…
Kur’an’da bu iki kavramın nerede ve nasıl kullanıldığına baktığımızda, ikisi hakkında da “affetmez” dendiğini görüyoruz.
*****
Mesela; “Zulmedenleri Allah affetmez ve onlara bir yol da göstermez.” (Nisa; 4/168) ve “Allah ortak koşanları affetmez, bundan başka dilediğini (layık gördüğünü) affeder.” (Nisa; 4/48).
*****
Bununla ne kastedildiğini anlamak için Kur’an’ın Kur’an ile tefsirine gittiğimizde ötekine karşı “zulüm” ile ilgili bir affın olabildiğine dair başkaca bir açıklama göremezken, Allah’a karşı “şirk” ile ilgili affın olabildiğine dair şu ayeti görüyoruz;
*****
“Kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından tuttular buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ'ya apaçık bir güç ve yetki verdik.”
*****
Keza Kur’an’da zulmün üç anlamda kullanıldığını görüyoruz; Allah’a karşı haksızlık, kendi nefsine karşı haksızlık ve öteki (insanlara) karşı haksızlık…
*****
Buradan ilk ikisi için tek yanlı af ve mağfiret yolunun açık, ancak üçüncüsü için hakkını yediği kişiden daha dünyadayken helallik dilemedi ve bunu sonraki davranışları ile de ispat etmedi ise tek yanlı af ve mağfiret yolunun kapalı olduğunu görüyoruz.
*****
Yani tabiri caizse “Bana veya kendi nefsinize karşı işlediğiniz suçları affedebilirim, ama kul hakkı ile karşıma gelmişseniz sizi ben bile kurtaramam. Bu, kurtarmaya gücüm yetmediğinden dolayı değil; kullarıma (insanlara) gösterdiğim saygı ile hak ve özgürlüklerin katımdaki değerinden dolayı böyledir.” denmek isteniyor.
****
Zulüm kavramına kısaca “bir hakkı yerinden oynatmak; kul (insan) hakkı yemek” diyoruz. Adalet de yenen hakkın iadesi, yerine konması oluyor. Onun için tarih boyunca vahyolunan şeriatlar (hukuk) insanların canlarını, mallarını, akıllarını, nesillerini, dinlerini, ırz ve namuslarını koruma altına alıcı hükümler vazediyor. Dünyanın bununla ayakta durabileceğini, insanlığın, bu sayede, insanlıktan çıkmadan yoluna devam edebileceğini hatırlatıyor.
*****
Demek ki Allah, kendine karşı işlenen suçlar dahil tüm günahları layık gördüğüne (dilediğine) affedeceğini söylüyor. O’nun merhametinden başka bir şey bu hususta kurtarıcı değildir.
*****
Fakat kul hakkı yemeyi (zulmü), hakkı yenene sormadan affetmeyeceğini ısrarla hatırlatıyor. Bu hususta hakkı yenene (mazluma, mağdura) hem dünyada hem ahirette yetki (insiyatif) verdiğini, çünkü hak sahibinin o olduğunu söylüyor.
*****
Bunun için de “Kul hakkıyla karşıma gelme” diyor.
Demek ki “Mazluma dini sorulmaz”, “Mazlumun ahından arş çatlar”, “Mazlumun bedduasından sakının, Onun ile Allah arasında perde yoktur”, “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” diye boşuna denmemiş. Tabiri caizse Kitap’ın “ciğerinden” konuşan sözler bunlar…
*****
Demek ki yüce Allah’ın emirleri doğrultusunda“Kul hakkıyla karşıma gelme” diyen vatandaş acayip derinden konuşuyor.
İşlediği zulüm ayyuka çıkanların vay haline. Din Bahane,Kul Hakkıyla aklınıza gelebilecek her türlü istismar,taciz tecavüz de dahil normaldir anlayışıyla yaşayarak, sadece kendini ve ailesini değil,yedi zürriyetini kirletenlerin vay haline diyor, saygılar sunuyorum.. !
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
AHMET YENİN
Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkça..!
*****
Allah yarattığı kullarına saygıdan kul hakkına asla karışmam derken,Mesela, devlet, kendine karşı işlenen “devletin manevî şahsiyetini tahkir ve tezyif” gibi suçları affetmiyor da, insanların birbirine karşı işlediği adam öldürme, hırsızlık, yolsuzluk, gasp, taciz ve tecavüz gibi suçları affedebiliyor…!
*****
Kutsal Dinimizle asla bağdaşmayan,bağdaşması kesinlikle mümkün olmayan bu çifte standardı akıl izan sahibi insanlarımıza, kim yada kimler, nasıl izah eder, anlatır gerçekten merak konusu, doğrusu..
*****
Yüce Allah, yarattığı insanlar başta olmak üzere, hiçbir canlının işine karışmam,bana ait eksikleriniz,kusurlarınız,günahınız ve sevaplarınızla gelin hepsini değerlendiririm.Ama kul hakkıyla karşıma gelmeyin asla karışmam diyor.
*****
Ülke genelinde olduğu gibi yaşadığınız ve yaşadığımız Allah vergisi doğal ve tabii güzelliğe sahip olmasına karşın 100 yıl sonrayı gören idarecileri seçmek yerine,burnunun ucunu göremeyenleri seçerek, gönül huzuru içinde yaşanacak bir şehir olmaktan çıkarılan ve çıkarılmak için gereken ne ise yapılmaya devam edilen Ünye de herhangi bir kahvehaneye gidin, yandaki masadan, ortalama bir vatandaşın ilahiyatçı Yazar ve düşünür R.İhsan Eliaçık’ın ifadesiyle şöyle dediğini duyabilirsiniz; “Ne demiş Cenab-ı Hak; ‘Kul hakkıyla karşıma gelme!”
*****
Nerede demiş? Hangi ayette demiş? diye itiraz etmenize gerek yok, çünkü bu söz, tam da Kur’an’ın ruhunun Müslüman halk muhayyilesinde yoğrularak dile gelmiş ifadesidir.
*****
Türkçe’de deyim haline gelmiş böyle sözler çoktur; “Harama uçkur çözme”, “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yeme”, “Alma mazlumun ahını çıkar aheste-aheste”, “Kula bela gelmez Hak yazmadıkça; Hak bela yazmaz kul azmadıkça” gibi…
*****
Bunların her biri aslında birer ayettir.
Hele “Kul hakkıyla karşıma gelme” sözü, tümüyle Kur’an’ın ruhunu yansıtır.
Burada şu denmek istenir; “Sakın kul hakkı yeme, çünkü Allah kul hakkı yemeyi affetmez.”
*****
Kimi dinî cemaat ortamlarında ise şu ayet popülerdir; “Allah şirk dışında bütün günahları affeder.”
Peki, Allah’ın “Affetmem” dediği suç ve günah hangisidir?
Acaba Allah, kendine karşı işlenen günaha mı (şirk), yoksa insanların birbirine karşı işlediği günaha mı (kul hakkı) “Affetmem” demektedir?
*****
Bu, şunun için önemli…
Mesela, devlet, kendine karşı işlenen “devletin manevî şahsiyetini tahkir ve tezyif” gibi suçları affetmiyor da, insanların birbirine karşı işlediği adam öldürme, hırsızlık, yolsuzluk, gasp, taciz ve tecavüz gibi suçları affedebiliyor…!
*****
“Devlete karşı suç (şirk!) affedilmez, gerisi önemli değil” diyen günümüzdeki siyasi anlayışla, “Allah’a karşı şirk affedilmez, gerisi önemli değil” diyen günümüzdeki dinî anlayış arasında bir paralellik ve mantık birliği var.
*****
Böylesi bir siyasî anlayışın aslında dinî anlayıştan yani Tanrı ve devlet tasavvurundan türediğini (kaynaklandığını) düşünüyoruz.
Çünkü Emevî, Abbasî, Selçuklu, Osmanlı ve T.C devlet tasavvurları tek bir tarihsel zaman süreci içinde “görüngü” değişikliğine uğramış ve fakat Tanrı ve devlet anlayışları hiç değişmemiş…
*****
Asıl “derin devlet” de budur.
Bunun değişmesi için “derine” inilmesi; Tanrı ve devlet tasavvurlarının sorgulanması gerekmektedir.
*****
Şimdi, işin köklerine inelim bakalım durum gerçekten öyle mi?
Kur’an’da 324 yerde “zulüm”, 174 yerde de “şirk” kavramı geçer.
Zulüm “ötekine haksızlık yapmak”, şirk de “Allah’a ortak koşmak” demek…
Kur’an’da bu iki kavramın nerede ve nasıl kullanıldığına baktığımızda, ikisi hakkında da “affetmez” dendiğini görüyoruz.
*****
Mesela; “Zulmedenleri Allah affetmez ve onlara bir yol da göstermez.” (Nisa; 4/168) ve “Allah ortak koşanları affetmez, bundan başka dilediğini (layık gördüğünü) affeder.” (Nisa; 4/48).
*****
Bununla ne kastedildiğini anlamak için Kur’an’ın Kur’an ile tefsirine gittiğimizde ötekine karşı “zulüm” ile ilgili bir affın olabildiğine dair başkaca bir açıklama göremezken, Allah’a karşı “şirk” ile ilgili affın olabildiğine dair şu ayeti görüyoruz;
*****
“Kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından tuttular buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ'ya apaçık bir güç ve yetki verdik.”
*****
Keza Kur’an’da zulmün üç anlamda kullanıldığını görüyoruz; Allah’a karşı haksızlık, kendi nefsine karşı haksızlık ve öteki (insanlara) karşı haksızlık…
*****
Buradan ilk ikisi için tek yanlı af ve mağfiret yolunun açık, ancak üçüncüsü için hakkını yediği kişiden daha dünyadayken helallik dilemedi ve bunu sonraki davranışları ile de ispat etmedi ise tek yanlı af ve mağfiret yolunun kapalı olduğunu görüyoruz.
*****
Yani tabiri caizse “Bana veya kendi nefsinize karşı işlediğiniz suçları affedebilirim, ama kul hakkı ile karşıma gelmişseniz sizi ben bile kurtaramam. Bu, kurtarmaya gücüm yetmediğinden dolayı değil; kullarıma (insanlara) gösterdiğim saygı ile hak ve özgürlüklerin katımdaki değerinden dolayı böyledir.” denmek isteniyor.
****
Zulüm kavramına kısaca “bir hakkı yerinden oynatmak; kul (insan) hakkı yemek” diyoruz. Adalet de yenen hakkın iadesi, yerine konması oluyor. Onun için tarih boyunca vahyolunan şeriatlar (hukuk) insanların canlarını, mallarını, akıllarını, nesillerini, dinlerini, ırz ve namuslarını koruma altına alıcı hükümler vazediyor. Dünyanın bununla ayakta durabileceğini, insanlığın, bu sayede, insanlıktan çıkmadan yoluna devam edebileceğini hatırlatıyor.
*****
Demek ki Allah, kendine karşı işlenen suçlar dahil tüm günahları layık gördüğüne (dilediğine) affedeceğini söylüyor. O’nun merhametinden başka bir şey bu hususta kurtarıcı değildir.
*****
Fakat kul hakkı yemeyi (zulmü), hakkı yenene sormadan affetmeyeceğini ısrarla hatırlatıyor. Bu hususta hakkı yenene (mazluma, mağdura) hem dünyada hem ahirette yetki (insiyatif) verdiğini, çünkü hak sahibinin o olduğunu söylüyor.
*****
Bunun için de “Kul hakkıyla karşıma gelme” diyor.
Demek ki “Mazluma dini sorulmaz”, “Mazlumun ahından arş çatlar”, “Mazlumun bedduasından sakının, Onun ile Allah arasında perde yoktur”, “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” diye boşuna denmemiş. Tabiri caizse Kitap’ın “ciğerinden” konuşan sözler bunlar…
*****
Demek ki yüce Allah’ın emirleri doğrultusunda“Kul hakkıyla karşıma gelme” diyen vatandaş acayip derinden konuşuyor.
İşlediği zulüm ayyuka çıkanların vay haline. Din Bahane,Kul Hakkıyla aklınıza gelebilecek her türlü istismar,taciz tecavüz de dahil normaldir anlayışıyla yaşayarak, sadece kendini ve ailesini değil,yedi zürriyetini kirletenlerin vay haline diyor, saygılar sunuyorum.. !