Ağırlık dilimde mi yoksa tüm kalbimde mi? Nedir bu ağırlık, nedir bu atalet? Fikrim, bir noktada sabit kalamıyor, nedendir? Neden, hakikatin tadını hatırlayamıyor dimağım? “Aklınızdan geçenlerdir.” bu yazılanlar, garip bulma.
Neden, süresiz bir karmaşa fikri uyanıyor her sabah, uyanınca güne? Ağır ağır monotonluğun da ötesinde bir başka renge bürünüyor, yaşanması ve idrak edilmesi gereken o ‘an’ denen zamanın o anki hali. Cevaplara ilgisiz, sorulardan habersiz konuşmalar neden kendi bütünlüğünü oluşturamıyorlar.
Neden,duymak, görmek ve daha nicesi, her geçen gün heyecansız, katlanılası bir hale bürünüyor. Hayal kurmaya bile, neden zaman kalmıyor sanal emziklerden.
Süresiz bir melodi, neden olamıyor sessiz bir gecede gökyüzünü seyretmek. “ O belde” hayaldi şairin mısralarında, şimdi betonun içinde çırpınan kanadına yükle kireci ve boyayı. Neden anlık öfkelere kapılan, çırpınan yüreğin çıkış gayreti, kan şekerin düştü, öfken arttı gibi bedeni izahlarla karalanıyor. Asansörle aldattığını biliyor, kasların merdiveni. Süresiz bir rahatlık amaçlayan adam, ruhunun gelgitleri müsade eder mi sanıyorsun.
Sevgi ve nefret arasındaki ezeli ve ebedi uzaklaşma, ışık hızına ulaşır gibi. Varmakta acele edip, varınca canı sıkılan, dönmekte acele edip, dönünce üzülen kimdir. Dağınık bir odayı andıran bakışlar, düzenli bir huzuru nasıl kavrayabilir. Konuşmalar içeriksiz, her yıl yeniden muhtaç olunan tohumlar çekirdeksiz. Çekirdek aile dediniz, onu da “ modern kanun” la elediniz seküler elekte. Neden?
Astın, beton oda duvarına güzel manzara eşliğinde “ Her günü bir olan, bin gün yaşasa da bir gün yaşamıştır.” sözünü. Sonra da çok büyük, felsefi bir ciddiyete bürünüp “ kelebeğin ömrü” bir gün diyorsun. Seninle aynı işte. Kime ne anlatıyorsun.
Kaygısız olmayı neden empoze ediyorsunuz, kaygısı büyük bireye. Neden her an adalet bir başka gücün oyuncağı oluyor. Bir nebze dahi rahatsız olmayanlar “ Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” palavrasına mı inanıyorsunuz. Ben, rüyalarınızı çalıyorlar diyorum, sen ortopedik yatak derdindesin. Cümleleri, horlaması ile aynı tonda olan, betonun içindeki mahkum.. Tümden bir çıldırışsa amacınız, tebriki hak ediyorsunuz çünkü başarmak üzeresiniz.
Sanalı, hakikatle karıştıran, üşüme, acıkma nedir bilmeyen çocuklar yetiştirmeyi, hazır tavuk tehlikesi kadar dahi önemseyemeyenler, nasıl bir kaos başlıyor hissedebilir mi?
Ne demişti doğulu düşünür Sadi, “ Sormazki bilsin, sorsa bilirdi; bilmezki sorsun, bilse sorardı.” Her gün şirki yücelten, kitabın mutlak düşmanı, neden ilgi görür. Nedir bu kadar zor olan. Ya da nedir bu kadar hakikatten uzak kalma isteği. Bir kısa anını verse düşünmeye, aydınlanma ihtiyacını hissedecek aklı lakin olmuyor bir türlü.
Neden? Rahatlığı ve konforu sadece beden için zanneden adam, “ aklı kullanın” diyen bir Yaratıcı fikri neden duyurulmadı sana. Sessiz olmakla, sabit kalmayı hep karıştırdın. Sabır ile vurdumduymazlığı karıştırdığın gibi. Aynaya bakınca, yüzünü; içine dönünce özünü göremeyen arkadaşım, nasıl iyilikle bir harman olacak iletişim. Olmayan kelimelerinle ne anlatabilirsin. Gülmeyen yüzünle “ fıkralar anlatma” derdindesin.
Süresiz bir çıldırışın içine çekiliyorken insanlık, önce bir “ Şok Tedavisi” ile uyanmak gerek. Bakalım o ‘şok’ ne olacak.
Bir ‘Homodeus’ olmak isteyen, bir karanlık adamın kayıt dışı bir sözünü öğrenmiştim bir büyüğümden. Onunla bitirelim, meselenin ciddiyetine nokta koyalım “ Düşüncesini değiştirmediğimiz hiçbir milletin, bedeninde operasyona başlamayız.”
Bu yazı hepiniz adına yazıldı. Hiçbirimizden ayrık değil...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ali BEKTAŞ
BİRLEŞMİŞ BEDENLER TOPLULUĞU
Neden, süresiz bir karmaşa fikri uyanıyor her sabah, uyanınca güne? Ağır ağır monotonluğun da ötesinde bir başka renge bürünüyor, yaşanması ve idrak edilmesi gereken o ‘an’ denen zamanın o anki hali. Cevaplara ilgisiz, sorulardan habersiz konuşmalar neden kendi bütünlüğünü oluşturamıyorlar.
Neden,duymak, görmek ve daha nicesi, her geçen gün heyecansız, katlanılası bir hale bürünüyor. Hayal kurmaya bile, neden zaman kalmıyor sanal emziklerden.
Süresiz bir melodi, neden olamıyor sessiz bir gecede gökyüzünü seyretmek. “ O belde” hayaldi şairin mısralarında, şimdi betonun içinde çırpınan kanadına yükle kireci ve boyayı. Neden anlık öfkelere kapılan, çırpınan yüreğin çıkış gayreti, kan şekerin düştü, öfken arttı gibi bedeni izahlarla karalanıyor. Asansörle aldattığını biliyor, kasların merdiveni. Süresiz bir rahatlık amaçlayan adam, ruhunun gelgitleri müsade eder mi sanıyorsun.
Sevgi ve nefret arasındaki ezeli ve ebedi uzaklaşma, ışık hızına ulaşır gibi. Varmakta acele edip, varınca canı sıkılan, dönmekte acele edip, dönünce üzülen kimdir. Dağınık bir odayı andıran bakışlar, düzenli bir huzuru nasıl kavrayabilir. Konuşmalar içeriksiz, her yıl yeniden muhtaç olunan tohumlar çekirdeksiz. Çekirdek aile dediniz, onu da “ modern kanun” la elediniz seküler elekte. Neden?
Astın, beton oda duvarına güzel manzara eşliğinde “ Her günü bir olan, bin gün yaşasa da bir gün yaşamıştır.” sözünü. Sonra da çok büyük, felsefi bir ciddiyete bürünüp “ kelebeğin ömrü” bir gün diyorsun. Seninle aynı işte. Kime ne anlatıyorsun.
Kaygısız olmayı neden empoze ediyorsunuz, kaygısı büyük bireye. Neden her an adalet bir başka gücün oyuncağı oluyor. Bir nebze dahi rahatsız olmayanlar “ Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” palavrasına mı inanıyorsunuz. Ben, rüyalarınızı çalıyorlar diyorum, sen ortopedik yatak derdindesin. Cümleleri, horlaması ile aynı tonda olan, betonun içindeki mahkum.. Tümden bir çıldırışsa amacınız, tebriki hak ediyorsunuz çünkü başarmak üzeresiniz.
Sanalı, hakikatle karıştıran, üşüme, acıkma nedir bilmeyen çocuklar yetiştirmeyi, hazır tavuk tehlikesi kadar dahi önemseyemeyenler, nasıl bir kaos başlıyor hissedebilir mi?
Ne demişti doğulu düşünür Sadi, “ Sormazki bilsin, sorsa bilirdi; bilmezki sorsun, bilse sorardı.” Her gün şirki yücelten, kitabın mutlak düşmanı, neden ilgi görür. Nedir bu kadar zor olan. Ya da nedir bu kadar hakikatten uzak kalma isteği. Bir kısa anını verse düşünmeye, aydınlanma ihtiyacını hissedecek aklı lakin olmuyor bir türlü.
Neden? Rahatlığı ve konforu sadece beden için zanneden adam, “ aklı kullanın” diyen bir Yaratıcı fikri neden duyurulmadı sana. Sessiz olmakla, sabit kalmayı hep karıştırdın. Sabır ile vurdumduymazlığı karıştırdığın gibi. Aynaya bakınca, yüzünü; içine dönünce özünü göremeyen arkadaşım, nasıl iyilikle bir harman olacak iletişim. Olmayan kelimelerinle ne anlatabilirsin. Gülmeyen yüzünle “ fıkralar anlatma” derdindesin.
Süresiz bir çıldırışın içine çekiliyorken insanlık, önce bir “ Şok Tedavisi” ile uyanmak gerek. Bakalım o ‘şok’ ne olacak.
Bir ‘Homodeus’ olmak isteyen, bir karanlık adamın kayıt dışı bir sözünü öğrenmiştim bir büyüğümden. Onunla bitirelim, meselenin ciddiyetine nokta koyalım “ Düşüncesini değiştirmediğimiz hiçbir milletin, bedeninde operasyona başlamayız.”
Bu yazı hepiniz adına yazıldı. Hiçbirimizden ayrık değil...