Asıllar öncesine dayanan bir geçmişe sahip demokrasimizin geldiği nokta, tek adaylı, tek listeli kongreler oldu. En son örneği ise Ak Parti Ordu İl Kongresinde geçtiğimiz hafta sonu yaşandı.
Mevcut Başkan Selman Altaş’ın karşısına iki isim çıktı. Ordulu iş inşaları Kadem Adalı ile İdris Altunel…
Kongreye sayılı günler kala adaylığını açıklayan isimlerden Kadem Adalı yarıştan İdris Altunel lehine çekildiğini açıklarken, İdris Altunel’in listesi divan tarafından yok sayıldı.
Esasen durumun bu şekilde neticeleneceğini tahmin etmek zor olmamakla birlikte, kim, kime, ne mesaj vermek istedi? Esas cevabı bulunması gereken sorular bunlar.
Ya da yaşatılmak istenen polemiklerin; kazananı olmayı uman isimler kimler?
Ve dahi bu kazanımlar neye tekabül edecek?
Biliyoruz ki Ak Parti neredeyse kurulduğundan buyana tek liste ile kongre süreçlerini tamamlamayı bir ilke haline getirdi. Partiye yakın isimlerinde bu süreci özetlerden ekseriyetle kullandığı ifade “Ülke zor zamanlardan geçerken, parti çekişmeler ile güç kaybedilmemeli” şeklinde ya da bu minvalde sözler oldu.
Ak Parti, kongre süreçlerinin başında, ortasında ve de sonunda “Kalan sağlar bizimdir” düsturu ile yola revan olan bir siyasi hareket.
Her ne kadar Anavatan Partisinden miras kalan “Halka hizmet, Hakka hizmet” anlayışının güncel versiyonlarına tekabül eden sözleri dillendirse de sahanın algısı pek de öyle değil.
Gruplaşmış kadroların, kadroları arasında yaşanan; bilinen ama bilinmiyormuş gibi davranılan çekişmelerin sadece Erdoğan’ın kudretine hürmeten veya hışmına maruz kalmak adına hasıraltı edilenler artık ne hasırın, ne halının ne de kilimin altına sığmıyor.
Ankara’nın elekten geçirdiği ve elek altı isimlerin delegelere tasdik ettirdiği kongrelerin, artık Ak Parti cenahında dahi kabul pek ehemmiyetini kalmadığını, buna karşın sıradanlaşmış bir zaruret olarak görüldüğünü söylemek, abartılı bir ifade olmaz.
“En iyisi, en başarılısı” yerine “En sadık, en yakın” isimlerin tercih edilmesi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın da sıklıkla, kimi zaman aşkere kimi zaman ise örtülü bir şekilde ifade ettiği kan kaybının temelinde ise bu anlayışın yattığını görmezden gelmenin nihayi süresini kestirmek belki mümkün değil ama kalp kan pompalamayı bıraktığı gün zaten iş işten geçmiş olacak ve tespitlerin de hükmü kalmayacak.
“Beyefendinin tensipleri” diyerek alt kadroları şekillendirme başarısını gösteren 3-5 aktör -ki değişkenlik gösterdiği için isim zikretmenin bir ehemmiyeti yok- gemisini yüzdüren kaptan olmaya devam edecek. Ve dün olmadığı gibi yarın da tıka basa yedikleri mekânlardan fatura ödemeden kalkıp gidecekler.
Bu anlayışa sahip siyasiler açısından aslında değişen bir şey olmayacak. Güçlü rüzgârlarla yelkenleri dolmuş gemilerle, yeni ufuklara doğru yolculuklarına devam edecekler ve faturasını vatandaşın ödediği sofralarda ziyafet çekmeye devam edecekler. Olan marabaya (seçmene) olacak zira samimiyetleri gereği siyasetçiler gibi u dönüşü yapma mahirliğine sahip olmadıklarından ah çekip zayi olan emeklerinin üzüntüsü ile baş başa kalacaklar.
Gelelim esasa ve sorumuza soru ile cevap bulmaya çalışalım.
Ordu siyasetini kim, kime ve neye göre dizayn ediyor ya da etmeye çalışıyor?
T.B.M.M. Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş, Ordu siyasetinin neresinde?
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Dr. Mehmet Hilmi Güler Ordu siyasetinin neresinde?
Ordu milletvekilleri Ordu siyasetinin neresinde?
Aday seçilen ya da seçilmek için aday olanlar kimin ve ne gerekçe ile tarafında?
Son soru: Ordu siyasetinin geleceğinde, sadece Ordu’nun ve Ordulu’nun menfaati doğrultusunda kenetlenmiş, ötekileştirilmemiş, el ve iş birliği yapılmış bir atmosferi görme ihtimalimiz var mıdır?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehmet ÖZMADEN
TEK ADAYLI DEMOKRASİ!
Asıllar öncesine dayanan bir geçmişe sahip demokrasimizin geldiği nokta, tek adaylı, tek listeli kongreler oldu. En son örneği ise Ak Parti Ordu İl Kongresinde geçtiğimiz hafta sonu yaşandı.
Mevcut Başkan Selman Altaş’ın karşısına iki isim çıktı. Ordulu iş inşaları Kadem Adalı ile İdris Altunel…
Kongreye sayılı günler kala adaylığını açıklayan isimlerden Kadem Adalı yarıştan İdris Altunel lehine çekildiğini açıklarken, İdris Altunel’in listesi divan tarafından yok sayıldı.
Esasen durumun bu şekilde neticeleneceğini tahmin etmek zor olmamakla birlikte, kim, kime, ne mesaj vermek istedi? Esas cevabı bulunması gereken sorular bunlar.
Ya da yaşatılmak istenen polemiklerin; kazananı olmayı uman isimler kimler?
Ve dahi bu kazanımlar neye tekabül edecek?
Biliyoruz ki Ak Parti neredeyse kurulduğundan buyana tek liste ile kongre süreçlerini tamamlamayı bir ilke haline getirdi. Partiye yakın isimlerinde bu süreci özetlerden ekseriyetle kullandığı ifade “Ülke zor zamanlardan geçerken, parti çekişmeler ile güç kaybedilmemeli” şeklinde ya da bu minvalde sözler oldu.
Ak Parti, kongre süreçlerinin başında, ortasında ve de sonunda “Kalan sağlar bizimdir” düsturu ile yola revan olan bir siyasi hareket.
Her ne kadar Anavatan Partisinden miras kalan “Halka hizmet, Hakka hizmet” anlayışının güncel versiyonlarına tekabül eden sözleri dillendirse de sahanın algısı pek de öyle değil.
Gruplaşmış kadroların, kadroları arasında yaşanan; bilinen ama bilinmiyormuş gibi davranılan çekişmelerin sadece Erdoğan’ın kudretine hürmeten veya hışmına maruz kalmak adına hasıraltı edilenler artık ne hasırın, ne halının ne de kilimin altına sığmıyor.
Ankara’nın elekten geçirdiği ve elek altı isimlerin delegelere tasdik ettirdiği kongrelerin, artık Ak Parti cenahında dahi kabul pek ehemmiyetini kalmadığını, buna karşın sıradanlaşmış bir zaruret olarak görüldüğünü söylemek, abartılı bir ifade olmaz.
“En iyisi, en başarılısı” yerine “En sadık, en yakın” isimlerin tercih edilmesi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın da sıklıkla, kimi zaman aşkere kimi zaman ise örtülü bir şekilde ifade ettiği kan kaybının temelinde ise bu anlayışın yattığını görmezden gelmenin nihayi süresini kestirmek belki mümkün değil ama kalp kan pompalamayı bıraktığı gün zaten iş işten geçmiş olacak ve tespitlerin de hükmü kalmayacak.
“Beyefendinin tensipleri” diyerek alt kadroları şekillendirme başarısını gösteren 3-5 aktör -ki değişkenlik gösterdiği için isim zikretmenin bir ehemmiyeti yok- gemisini yüzdüren kaptan olmaya devam edecek. Ve dün olmadığı gibi yarın da tıka basa yedikleri mekânlardan fatura ödemeden kalkıp gidecekler.
Bu anlayışa sahip siyasiler açısından aslında değişen bir şey olmayacak. Güçlü rüzgârlarla yelkenleri dolmuş gemilerle, yeni ufuklara doğru yolculuklarına devam edecekler ve faturasını vatandaşın ödediği sofralarda ziyafet çekmeye devam edecekler. Olan marabaya (seçmene) olacak zira samimiyetleri gereği siyasetçiler gibi u dönüşü yapma mahirliğine sahip olmadıklarından ah çekip zayi olan emeklerinin üzüntüsü ile baş başa kalacaklar.
Gelelim esasa ve sorumuza soru ile cevap bulmaya çalışalım.
Ordu siyasetini kim, kime ve neye göre dizayn ediyor ya da etmeye çalışıyor?
T.B.M.M. Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş, Ordu siyasetinin neresinde?
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Dr. Mehmet Hilmi Güler Ordu siyasetinin neresinde?
Ordu milletvekilleri Ordu siyasetinin neresinde?
Aday seçilen ya da seçilmek için aday olanlar kimin ve ne gerekçe ile tarafında?
Son soru: Ordu siyasetinin geleceğinde, sadece Ordu’nun ve Ordulu’nun menfaati doğrultusunda kenetlenmiş, ötekileştirilmemiş, el ve iş birliği yapılmış bir atmosferi görme ihtimalimiz var mıdır?