Nasıl bir gelecek düşlüyoruz? O geleceği kimin hazırlamasını istiyoruz? Sosyal bir varlık olmasıyla ve kültürel aktarım yapabilmesi yönüyle diğer tüm canlılardan ayrılan insan, ömrünün en taze döneminde eve kapatılıyor artık! Ve ondan sağlıklı bir birey olması bekleniyor. “Sokak oyunları” ile tanış(a)mamış bir neslin vebali hepimizin omuzlarında.
Merak ediyorum, bu yazıyı yeni kuşaktan biri okuduğunda “sokak oyunları da ne ola ki “ der mi acaba diye. Zira “sokak oyunları” tabiri, anılarımızda kalan o neşeli onlarca oyun ile birlikte giderek tarihin tozlu sayfaları arasına karışıyor gibi.
Hepimizin bildiği üzere, ya da sokakta oyun oynayan son kuşağın hatırladığı üzere diyeyim, eski “güzel zamanlarda” çocuklar sabahtan akşama kadar sokaklarda oyunlar oynarlar, annelerinin “akşam ezanı okumadan evde ol” tembihini bile unuturlardı.
Hep birlikte koşarlar, zıplarlar, tabiri caizse o daldan bu dala atlar, sokağın tozunu yutarlardı. Sokaklarda kuş cıvıltılarının yanı sıra çocuk sesleri de eksik olmaz, o anılarımızda yaşattığımız güneşli güzel günlerdeki mahalle havası eser dururdu her sokak aralığında. Ya günümüz? Günümüzde ne oldu da böyle çocuklar artık sokaklara çık(a)maz, birbirlerinin yüzüne bak(a)maz, iletişimi kopuk küçük bireycikler haline dönüştüler?
Modernite ve sözde çağdaşlaşmışlık ile birlikte eskilerde bizi biz yapan pek çok özelliğimizi toplum olarak kaybettiğimiz söylenebilir. Ve beraberinde çocuklarımız da sokak kültürünü ve bunun bir parçası olarak sokak oyunlarını giderek belleklerinden siliyorlar. Ve hatta acı olan şudur ki, özellikle kentlerde yaşayan pek çok çocuğun belleğinde “sokak oyunları” kavramı diye bir kavram bile yer almıyor artık.
Bunun nedenleri olarak kentleşme ile birlikte gelen yaşam tarzı, çocuklar için ayrılan oyun alanlarının giderek küçülmesi, göklere uzanan apartmanlar ve en önemlisi çığ gibi büyüyen teknoloji ile sokak oyunlarının yerini bilgisayar oyunlarına, tabletlere, cep telefonlarına ve televizyona bırakması gösterilebilir.
Daha derine inildiğinde, ailelerin giderek yozlaşan toplumsal hayatın bir sonucu olarak, üzülerek karşılaştığımız cinsel taciz gibi vahim olaylardan çocuklarını koruma içgüdüsü ve onları evlere hapsetme eğilimi de bu nedenlere eklenebilir. Bütün bu sebeplerden dolayı, günümüzün yeni kuşağı sokaklarda cümbür cemaat koşup oynamak yerine artık sanal ortamda sanal arkadaşlarla oyunlar oynamayı yeğliyorlar, hatta zorunda kalıyorlar.
Biraz durup düşünelim. Teknolojinin aldatıcı cazibesi ile sokak oyunlarının, hayatla iç içe olmanın karşılaştırmasını yapalım.. Çocuklarımızı televizyon ve bilgisayar ekranlarının başına kilitleyerek onları yukarıda sıraladığımız tehlikelerden korurken acaba neleri kaybetmelerine ya da hangi olumsuz davranışları kazanmalarına neden oluyoruz?
Günde 1 saatten az televizyon izleyen çocuklar ile 3 saatten fazla televizyon izleyen çocukların yaptıkları resimlerin karşılaştırıldığı bir deneyde, fazla televizyon izleyen çocukların hem el becerilerinde hem de hayal güçlerinde sorunlar olduğu ve yaptıkları resimlerde şekil bozukluklarının olduğu görülmektedir. Bilgisayar oyunları ise başlı başına ele alınması ve uzmanlar tarafından olumsuz etkilerinin değerlendirilmesi gerektiği bir sorun haline dönüşmüştür. Pek çok bilgisayar oyunundan çocuklar şiddeti, acımasızlığı, saldırganlığı, cinselliği ve öfkeyi öğrenmektedirler. Çocuklar artık teknolojinin getirdiği davranış bozuklukları ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
Diğer taraftan, en son 80’ler ve belki 90’lar kuşağının sokaklarda bıraktıkları oyunları hatırlayalım; misket, birdirbir, 5 taş, saklambaç, seksek, çelik çomak, ip atlama, evcilik, körebe, ve hatırlayamadığımız pek çok sokak oyunu..
Bu oyunlarla neler mi öğrendik bizler? Yardımlaşmayı, tatlı rekabeti, özgüven kazanmayı, sorumluluk almayı, yaratıcılığı, hayal gücünü, paylaşmayı ve en önemlisi birlikte eğlenmeyi, aynı şeylere hep birlikte gülüp mutlu olmayı öğrendik. Yeni nesil sokak oyunlarının kazandırdığı tüm bu olumlu davranışlardan mahrum olarak büyüyecekler artık. Bu tür erdemlerden bihaber olarak yetişen yeni nesilden sorumluluk duygusunu, yardımlaşmayı, birlik beraberlik kavramlarını anlamalarını beklemek abes olur sanırım.
Sonuç olarak modernitenin beraberinde getirdiği teknoloji ve yaşam tarzı, kazandırdığı pek çok faydanın yanı sıra bizi biz yapan pek çok kültürel zenginliğimizi yitirmemize neden olmuştur. Bu kültürel zenginliklerimizden biri de giderek unutulan sokak oyunlarıdır.
Sokak oyunlarımız ve kazandırdığı erdemlerin yeni nesillere aktarabilmesi için hep birlikte çalışmalı, kendi çocuğumuzdan başlayarak çocukluğumuzda oynadığımız sokak oyunlarını çocuklarımıza öğretmeli, onları akranları ile bir araya getirerek sosyalleşmelerini sağlamalı ve kültürel zenginliğimiz yeni nesillere aktarmalıyız. Bu şekilde ancak, yeni nesillere yardımlaşma, paylaşma kavramlarını aktarabiliriz.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Nihal YILMAZ
SOKAKTAN ALINIP EVE KAPATILAN ÇOCUK..!
Merak ediyorum, bu yazıyı yeni kuşaktan biri okuduğunda “sokak oyunları da ne ola ki “ der mi acaba diye. Zira “sokak oyunları” tabiri, anılarımızda kalan o neşeli onlarca oyun ile birlikte giderek tarihin tozlu sayfaları arasına karışıyor gibi.
Hepimizin bildiği üzere, ya da sokakta oyun oynayan son kuşağın hatırladığı üzere diyeyim, eski “güzel zamanlarda” çocuklar sabahtan akşama kadar sokaklarda oyunlar oynarlar, annelerinin “akşam ezanı okumadan evde ol” tembihini bile unuturlardı.
Hep birlikte koşarlar, zıplarlar, tabiri caizse o daldan bu dala atlar, sokağın tozunu yutarlardı. Sokaklarda kuş cıvıltılarının yanı sıra çocuk sesleri de eksik olmaz, o anılarımızda yaşattığımız güneşli güzel günlerdeki mahalle havası eser dururdu her sokak aralığında. Ya günümüz? Günümüzde ne oldu da böyle çocuklar artık sokaklara çık(a)maz, birbirlerinin yüzüne bak(a)maz, iletişimi kopuk küçük bireycikler haline dönüştüler?
Modernite ve sözde çağdaşlaşmışlık ile birlikte eskilerde bizi biz yapan pek çok özelliğimizi toplum olarak kaybettiğimiz söylenebilir. Ve beraberinde çocuklarımız da sokak kültürünü ve bunun bir parçası olarak sokak oyunlarını giderek belleklerinden siliyorlar. Ve hatta acı olan şudur ki, özellikle kentlerde yaşayan pek çok çocuğun belleğinde “sokak oyunları” kavramı diye bir kavram bile yer almıyor artık.
Bunun nedenleri olarak kentleşme ile birlikte gelen yaşam tarzı, çocuklar için ayrılan oyun alanlarının giderek küçülmesi, göklere uzanan apartmanlar ve en önemlisi çığ gibi büyüyen teknoloji ile sokak oyunlarının yerini bilgisayar oyunlarına, tabletlere, cep telefonlarına ve televizyona bırakması gösterilebilir.
Daha derine inildiğinde, ailelerin giderek yozlaşan toplumsal hayatın bir sonucu olarak, üzülerek karşılaştığımız cinsel taciz gibi vahim olaylardan çocuklarını koruma içgüdüsü ve onları evlere hapsetme eğilimi de bu nedenlere eklenebilir. Bütün bu sebeplerden dolayı, günümüzün yeni kuşağı sokaklarda cümbür cemaat koşup oynamak yerine artık sanal ortamda sanal arkadaşlarla oyunlar oynamayı yeğliyorlar, hatta zorunda kalıyorlar.
Biraz durup düşünelim. Teknolojinin aldatıcı cazibesi ile sokak oyunlarının, hayatla iç içe olmanın karşılaştırmasını yapalım.. Çocuklarımızı televizyon ve bilgisayar ekranlarının başına kilitleyerek onları yukarıda sıraladığımız tehlikelerden korurken acaba neleri kaybetmelerine ya da hangi olumsuz davranışları kazanmalarına neden oluyoruz?
Günde 1 saatten az televizyon izleyen çocuklar ile 3 saatten fazla televizyon izleyen çocukların yaptıkları resimlerin karşılaştırıldığı bir deneyde, fazla televizyon izleyen çocukların hem el becerilerinde hem de hayal güçlerinde sorunlar olduğu ve yaptıkları resimlerde şekil bozukluklarının olduğu görülmektedir. Bilgisayar oyunları ise başlı başına ele alınması ve uzmanlar tarafından olumsuz etkilerinin değerlendirilmesi gerektiği bir sorun haline dönüşmüştür. Pek çok bilgisayar oyunundan çocuklar şiddeti, acımasızlığı, saldırganlığı, cinselliği ve öfkeyi öğrenmektedirler. Çocuklar artık teknolojinin getirdiği davranış bozuklukları ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
Diğer taraftan, en son 80’ler ve belki 90’lar kuşağının sokaklarda bıraktıkları oyunları hatırlayalım; misket, birdirbir, 5 taş, saklambaç, seksek, çelik çomak, ip atlama, evcilik, körebe, ve hatırlayamadığımız pek çok sokak oyunu..
Bu oyunlarla neler mi öğrendik bizler? Yardımlaşmayı, tatlı rekabeti, özgüven kazanmayı, sorumluluk almayı, yaratıcılığı, hayal gücünü, paylaşmayı ve en önemlisi birlikte eğlenmeyi, aynı şeylere hep birlikte gülüp mutlu olmayı öğrendik. Yeni nesil sokak oyunlarının kazandırdığı tüm bu olumlu davranışlardan mahrum olarak büyüyecekler artık. Bu tür erdemlerden bihaber olarak yetişen yeni nesilden sorumluluk duygusunu, yardımlaşmayı, birlik beraberlik kavramlarını anlamalarını beklemek abes olur sanırım.
Sonuç olarak modernitenin beraberinde getirdiği teknoloji ve yaşam tarzı, kazandırdığı pek çok faydanın yanı sıra bizi biz yapan pek çok kültürel zenginliğimizi yitirmemize neden olmuştur. Bu kültürel zenginliklerimizden biri de giderek unutulan sokak oyunlarıdır.
Sokak oyunlarımız ve kazandırdığı erdemlerin yeni nesillere aktarabilmesi için hep birlikte çalışmalı, kendi çocuğumuzdan başlayarak çocukluğumuzda oynadığımız sokak oyunlarını çocuklarımıza öğretmeli, onları akranları ile bir araya getirerek sosyalleşmelerini sağlamalı ve kültürel zenginliğimiz yeni nesillere aktarmalıyız. Bu şekilde ancak, yeni nesillere yardımlaşma, paylaşma kavramlarını aktarabiliriz.