Halk müziğinin usta sanatçısı Neşet Ertaş vefat etti. Her gün duyduğumuz; terör, trafik kazaları, sıradan cinayetler, sel, yangın ve deprem gibi insan hayatına da son veren bu olayların dışında; tabii seyri olmak üzere olan vefat haberleri de bizleri üzmektedir.
Mihriban’ın öksüz ve yetim kalması hafızalarımızda yerini korurken birçok sanatçı da ebedi hayata irtihal etti.
Mihriban’ın şairi Abdurrahim Karakoç bu milletin gönül yurdunda unutulmayacakları arasında yerini almıştır.
Ve ardından “Bozkırın Tezenesi…”
Yani; zahide, mühür gözlüm, gönül dağı, zülüf dökülmüş yüze, ah yalan dünya vs…
Onlarca eserin altında imza…
Onlarca esere ses veren…
Sazıyla, sözüyle, yorumuyla bizleri sanki başka bir diyara götüren büyük usta fiilen aramızda yok şimdi.
“Nemize yetmiyor el kadar hasır” derken boyu kadar bir toprağın altında şimdi. Belki gökdelenlerde yaşayanlardan da bilen veya dinleyen vardır ustayı. Yalılarda villalarda da dinleyen vardır. Ancak onlar da boyu kadar toprağı işgal ederlerken esamileri okunmayacak geride belki.
“Baki kalan kubbede hoş bir sada imiş” diyor asırlar öncesinden gönül yoluyla akraba olan Bakî…
“Senin zülfün benim telim değil mi” derken kimlerin gönül teli titremedi ki…
Öyle ya; “gönülden gönüle yol gizli gizili” diyordu usta.
Biliyordu ki her gönlün bir başka gönle yolu olduğunu. Bu ne patika, ne asfalt ne de otoban bir yoldu.
Bu yol her gelenin geçtiği yol değildi. Hem kolayca gidilen, hem sadece sana ait olan uzunluğunu ve güzergâhını senin bildiğin gizli bir yoldu.
Uzun sözün kısası, sevdiğini değil kem gözlerden, kem sözlerden kendinden bile kıskanıyordu. Belki sözün bittiği yer değildi ama gönülde düğümlendiği sözü söylüyordu “yalan dünyada.” Artık ona “El kadar hasır” bile fazlaydı. Onun ‘el’i başkaydı şimdi.
Ve…
“Ben seni senin gözünden, sakınırım, kıskanırım” dediği ellere bırakıyordu bıraktıklarını…
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Fatsa Gazetesi
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
GÖNÜL (Dağı) YANDI
Sözler vardır gönül titretir…
Sazlar vardır gönül telimizi titretir…
Gâh ikisi bir arada olur gâh ayrı ayrı.
Halk müziğinin usta sanatçısı Neşet Ertaş vefat etti. Her gün duyduğumuz; terör, trafik kazaları, sıradan cinayetler, sel, yangın ve deprem gibi insan hayatına da son veren bu olayların dışında; tabii seyri olmak üzere olan vefat haberleri de bizleri üzmektedir.
Mihriban’ın öksüz ve yetim kalması hafızalarımızda yerini korurken birçok sanatçı da ebedi hayata irtihal etti.
Mihriban’ın şairi Abdurrahim Karakoç bu milletin gönül yurdunda unutulmayacakları arasında yerini almıştır.
Ve ardından “Bozkırın Tezenesi…”
Yani; zahide, mühür gözlüm, gönül dağı, zülüf dökülmüş yüze, ah yalan dünya vs…
Onlarca eserin altında imza…
Onlarca esere ses veren…
Sazıyla, sözüyle, yorumuyla bizleri sanki başka bir diyara götüren büyük usta fiilen aramızda yok şimdi.
“Nemize yetmiyor el kadar hasır” derken boyu kadar bir toprağın altında şimdi. Belki gökdelenlerde yaşayanlardan da bilen veya dinleyen vardır ustayı. Yalılarda villalarda da dinleyen vardır. Ancak onlar da boyu kadar toprağı işgal ederlerken esamileri okunmayacak geride belki.
“Baki kalan kubbede hoş bir sada imiş” diyor asırlar öncesinden gönül yoluyla akraba olan Bakî…
“Senin zülfün benim telim değil mi” derken kimlerin gönül teli titremedi ki…
Öyle ya; “gönülden gönüle yol gizli gizili” diyordu usta.
Biliyordu ki her gönlün bir başka gönle yolu olduğunu. Bu ne patika, ne asfalt ne de otoban bir yoldu.
Bu yol her gelenin geçtiği yol değildi. Hem kolayca gidilen, hem sadece sana ait olan uzunluğunu ve güzergâhını senin bildiğin gizli bir yoldu.
Uzun sözün kısası, sevdiğini değil kem gözlerden, kem sözlerden kendinden bile kıskanıyordu. Belki sözün bittiği yer değildi ama gönülde düğümlendiği sözü söylüyordu “yalan dünyada.” Artık ona “El kadar hasır” bile fazlaydı. Onun ‘el’i başkaydı şimdi.
Ve…
“Ben seni senin gözünden, sakınırım, kıskanırım” dediği ellere bırakıyordu bıraktıklarını…
Ah usta! neler bırakmadın ki geriye…
“Yaktı yüreğimi bir’in Kırşehir” dediğini de bıraktın… “Su içtiğin kurnalar da” kaldı geriye..
Ah usta!
Neler götürmedin ki…