Köyden şehre göç, uzun senelerin konusu olmuştur. Neredeyse göç hakkında her kafadan bir ses çıkmakta. Bir ses de bizden çıksın diye böyle bir yazı kaleme aldık.
Aslında çok kişi bu mevzu hakkında konuşurken doğru şeyler söylüyor. Belki sebepler arasında öncelikler farklı. Bazen, öncelikler yıllara göre değişiyor. Söylenen bu sözlerin tarihleri ve ülke şartları önem taşımakta.
Uzmanlar ne der bilmem ama köyden şehre göçün veya şehirden büyük şehirlere göçün ana sebepleri vardır. Şehirden başka şehirlere göç ile köyden şehirlere göç arasında epey fark var. Biz öncelikle köyden göç üzerinde duralım.
Bana göre köylerden şehirlere göçün üç temel sebebi var.
1- Miras yoluyla toprağın azalması.
2- Nüfus artış hızı.
3- Sosyal ve kültürel durum.
Bunları tek tek ve kısaca ele alırsak ilk iki madde hakkında konuşmak gerekiyor. Çünkü üçüncü maddenin izahı güç. Son madde hakkında söylenecek sözler çok. Özellikle şehirden, büyük şehirlere göçün esas sebebi bu üçüncü madde.
Biz gelelim köyün zaman içinde boşalması konusuna.
Bundan bir asır önce torak üzerinde yaşayanları besleyebiliyordu. Bu net olarak yarım asır devam etti. Seksenli yılların sonunda toprak ile üzerinde yaşayanlara arasında sanki bir husumet başladı. Torağın üzerindekileri beslemesi için daha çok emek sarf edilmesi gerekiyordu. Çünkü miras yoluyla kişi başına düşen toprak azalmaya başladı.
Bu durumda daha çok verim alacak tedbirler gerekiyordu. Ancak teknolojinin de hayatımıza girmeye başlamasıyla “emek” yerini “atalete” bıraktı. Bu da dilimize “kıt kanaat” gibi bir söz hediye etti.
Teknolojinin en önemli basamağını televizyonlar aldı. Daha önce radyo ile muhayyilemizi zorlayarak dinlediğimiz “Radyo Tiyatrolarının” yerini görüntüler aldı. Artık hayal etmiyor “böyle” diyorlardı.
Ülke ve ülke dışındaki yaşantılar ekrana taşınınca durum daha da ciddileşti. Artık sabahtan akşama kadar çalışmanın bir âlemi yoktu…
Nüfus artış hızı eskiden daha fazlaydı. Bölünmüş veya taksim edilmiş topraklar üzerinde artık daha çok kişi vardı. Bunların beslenmesi, büyümesi gelişmesi gerekiyordu. Toprak az, nüfus çok… Bu da yeni bir sözün türemesine sebep oldu. Göçün veya gurbetin tanımı yapılırken “Vatan, doğduğun yer değil, doyduğun yer” deniliyordu…
Kıt kanaat ile doyulan yer birleşince gurbetin hüzünlü tanımı çıktı ortaya.
Seneler seneleri kovaladı.
Köyde doğup büyümüş kişilerin çocukları doydukları yerde yani gurbette açıyordu dünyaya gözlerini. Her doğan köylü ebeveynden şehirli çocuklar oluyordu. Ancak okul çağına kadar “köylü” ana ve babadan eğitim alıyorlardı. Tuhaf bir neslin ayak izleri dolaşıyordu gurbet mekânında…
Yeni nesil, köy ile şehir arasında gidip geliyordu. Şehirli olamamışlar, köyü de bilmedikleri için hayata farklı bir açıdan tutunmaya çalışıyorlardı. Aidiyetleri yoktu yani… Aslen köylü olan şehirlilerdi…
Aradan geçen uzun zaman içinde köy kültürüyle yetişmiş yeni şehirliler ebeveyn durumuna gelince bu sefer çocuklarının eğitimi üzerinde bir öncekiler ile çatışmaya başladılar.
Ancak dünya farklı bir yere kayarken köy menşeliler hala kimlik arayışı içindeydiler.
Hayırlısı artık. Bakalım işin sonu nereye varacak?
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
HADİ GEL ŞEHRİMİZE GERİ DÖNELİM
Köyden şehre göç, uzun senelerin konusu olmuştur. Neredeyse göç hakkında her kafadan bir ses çıkmakta. Bir ses de bizden çıksın diye böyle bir yazı kaleme aldık.
Aslında çok kişi bu mevzu hakkında konuşurken doğru şeyler söylüyor. Belki sebepler arasında öncelikler farklı. Bazen, öncelikler yıllara göre değişiyor. Söylenen bu sözlerin tarihleri ve ülke şartları önem taşımakta.
Uzmanlar ne der bilmem ama köyden şehre göçün veya şehirden büyük şehirlere göçün ana sebepleri vardır. Şehirden başka şehirlere göç ile köyden şehirlere göç arasında epey fark var. Biz öncelikle köyden göç üzerinde duralım.
Bana göre köylerden şehirlere göçün üç temel sebebi var.
1- Miras yoluyla toprağın azalması.
2- Nüfus artış hızı.
3- Sosyal ve kültürel durum.
Bunları tek tek ve kısaca ele alırsak ilk iki madde hakkında konuşmak gerekiyor. Çünkü üçüncü maddenin izahı güç. Son madde hakkında söylenecek sözler çok. Özellikle şehirden, büyük şehirlere göçün esas sebebi bu üçüncü madde.
Biz gelelim köyün zaman içinde boşalması konusuna.
Bundan bir asır önce torak üzerinde yaşayanları besleyebiliyordu. Bu net olarak yarım asır devam etti. Seksenli yılların sonunda toprak ile üzerinde yaşayanlara arasında sanki bir husumet başladı. Torağın üzerindekileri beslemesi için daha çok emek sarf edilmesi gerekiyordu. Çünkü miras yoluyla kişi başına düşen toprak azalmaya başladı.
Bu durumda daha çok verim alacak tedbirler gerekiyordu. Ancak teknolojinin de hayatımıza girmeye başlamasıyla “emek” yerini “atalete” bıraktı. Bu da dilimize “kıt kanaat” gibi bir söz hediye etti.
Teknolojinin en önemli basamağını televizyonlar aldı. Daha önce radyo ile muhayyilemizi zorlayarak dinlediğimiz “Radyo Tiyatrolarının” yerini görüntüler aldı. Artık hayal etmiyor “böyle” diyorlardı.
Ülke ve ülke dışındaki yaşantılar ekrana taşınınca durum daha da ciddileşti. Artık sabahtan akşama kadar çalışmanın bir âlemi yoktu…
Nüfus artış hızı eskiden daha fazlaydı. Bölünmüş veya taksim edilmiş topraklar üzerinde artık daha çok kişi vardı. Bunların beslenmesi, büyümesi gelişmesi gerekiyordu. Toprak az, nüfus çok… Bu da yeni bir sözün türemesine sebep oldu. Göçün veya gurbetin tanımı yapılırken “Vatan, doğduğun yer değil, doyduğun yer” deniliyordu…
Kıt kanaat ile doyulan yer birleşince gurbetin hüzünlü tanımı çıktı ortaya.
Seneler seneleri kovaladı.
Köyde doğup büyümüş kişilerin çocukları doydukları yerde yani gurbette açıyordu dünyaya gözlerini. Her doğan köylü ebeveynden şehirli çocuklar oluyordu. Ancak okul çağına kadar “köylü” ana ve babadan eğitim alıyorlardı. Tuhaf bir neslin ayak izleri dolaşıyordu gurbet mekânında…
Yeni nesil, köy ile şehir arasında gidip geliyordu. Şehirli olamamışlar, köyü de bilmedikleri için hayata farklı bir açıdan tutunmaya çalışıyorlardı. Aidiyetleri yoktu yani… Aslen köylü olan şehirlilerdi…
Aradan geçen uzun zaman içinde köy kültürüyle yetişmiş yeni şehirliler ebeveyn durumuna gelince bu sefer çocuklarının eğitimi üzerinde bir öncekiler ile çatışmaya başladılar.
Ancak dünya farklı bir yere kayarken köy menşeliler hala kimlik arayışı içindeydiler.
Hayırlısı artık. Bakalım işin sonu nereye varacak?