Hayata ve insana dair hatıralar bitmez. Gün geçmez ki yeni bir şeyle karşılaşılmasın. Sadece etrafa dikkatli bakılsa çok şey görülür.
Günlerden bir gün bir çay ocağında oturuyordum. Benim dışımda da kişiler vardı. Tanıdıklar kendi aralarında sohbet ediyor, kiminin gözü duvardaki televizyon ekranında, kimi önünde olan çayını yudumluyor. Kısaca herkes kendine göre bir vaziyet almış.
Zaten çay ocakları tek tip insanların yeri değildir. Ne zaman ne ile karşılaşacağınız belli olmaz.
Ben de fırsat buldukça çay ocaklarına gider halkın arasına karışırım. Bazen bir sohbetin içinde bulurum kendimi. Bazen de bir köşede oturur yapmayı düşündüğüm şeyler varsa sessizce plan yaparım.
Zaten insanın kendisiyle yaptığı mücadele başkalarıyla yaptığı mücadelelerden daha zordur.
Neyse. Günlerden bir gün Ünye’de yeni açılan ve Bedesten olarak bilinen iş hanının içinde bulunan bir çay ocağındayım. İsmi Rıdvan Çayevi. Müşterilerinin çoğu laf bilirkişiler. Tabii herkesin bir hayat hikâyesi var. Siz Rıdvan Çayevinde farklı şahsiyetlerle karşılaşabilirsiniz.
Müşterilerinin çoğunluğu halden anlayan kişiler. Öyle ulu orta söz eden kişilere rastlayamazsınız. Kim ne anlatırsa ya ders alınacak, ya ibret alınacak bir hikâye ile karşı karşıya gelebilirsiniz.
İşçisinden emeklisine, gencinden yaşlısına herkes bulunur Rıdvan Çayevinde.
Yine bir gün oradaydım. Bir ikindi vakitleriydi. Bazı kişiler birbirleriyle başkasını rahatsız etmeden sohbet ederken bazıları da çaylarını yudumluyordu. İşte öyle anlardan birinde yaşlı bir kişi önündeki çayın yarısından az fazlasını içmiş, geriye tahminen beşte biri kadar bir kısmı kalmış. Aslına bakılırsa bir iki yudum sonra bitmeye yakın bir halde.
Uzun süre önünde duran bardağın içindeki çayın soğumuş olması lazım. Tabi bir çayın içme süresi hemen hemen belli. Bu süre geçince müessese sahibi vatandaşın yanından geçerken yaşlı adam bardağının alınmasını işaret etti. Buraya kadar normal. Bazen biz de lafa dalıp çayımızı soğuttuğumuz oluyor.
Her şey içindeki çayı soğumuş bardak alınırken oldu. Yaşlı adam bir elini saygı ile göğsüne götürüp bardağı alan kişiye: “Kusura bakmayınız. Hepsini içemedim!” demez mi? Bir an öyle tuhaf oldum ki. Çayı veya başka bir içeceği sonuna kadar içme mecburiyeti yoktu. Ancak yaşlı adamım belli ki irfan sahibi. Bunun bir saygısızlık olabileceğini ya da öyle yorumlanabileceğini düşünmüş oldu ki özür beyan etti.
Bu insanların sayısı günümüzde azaldı maalesef. Artık daha bencil, daha “Ben merkezli” daha egoist bir cemiyet olma yolunda hızla ilerliyoruz.
Biz bir çayı bile tamamen içememiş insanın duyduğu hicabı duyamadığımız için aramızda samimiyet ve dostluklar kuramıyoruz.
Yaşlı adama baktım. Bir daha baktım. İnsanlığın, arın, saygının, samimiyetin resmini gördüm. Sahi biz ne zaman kaybettik böyle şeyleri. İnsan suçlu olmadığı bir şey için özür diler mi?
Ah o eski cedlerimiz! Bir yudum suyun bile şükrünü eda eden, bir çöpün kıymetini bilen, savurganlıktan kaçınan, insanları ve bütün yaratılmışları yardandan ötürü seven cedlerimiz.
Ey amca, dayı her kimsen! Bize ya da bana unuttuğumuz o güzel hasleti hatırlattığınız için size binlerce teşekkür ederim. Yaptığın o davranışı hafızam bana ihanet etmediği müddetçe unutmayacağım. Sen çok yaşa emi? Yaşa ki yeryüzü üzerinde insan gibi insanların varlığından dolayı dönmeye devam etsin. Şayet üzerlerinde bulunanlar dönmeye başlarsa sen durursun biliyorum. Sen durunca neler olacağını çok kişi bilmez…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
İÇİLEMEYEN ÇAY İÇİN ÖZÜR DİLEMEK
Hayata ve insana dair hatıralar bitmez. Gün geçmez ki yeni bir şeyle karşılaşılmasın. Sadece etrafa dikkatli bakılsa çok şey görülür.
Günlerden bir gün bir çay ocağında oturuyordum. Benim dışımda da kişiler vardı. Tanıdıklar kendi aralarında sohbet ediyor, kiminin gözü duvardaki televizyon ekranında, kimi önünde olan çayını yudumluyor. Kısaca herkes kendine göre bir vaziyet almış.
Zaten çay ocakları tek tip insanların yeri değildir. Ne zaman ne ile karşılaşacağınız belli olmaz.
Ben de fırsat buldukça çay ocaklarına gider halkın arasına karışırım. Bazen bir sohbetin içinde bulurum kendimi. Bazen de bir köşede oturur yapmayı düşündüğüm şeyler varsa sessizce plan yaparım.
Zaten insanın kendisiyle yaptığı mücadele başkalarıyla yaptığı mücadelelerden daha zordur.
Neyse. Günlerden bir gün Ünye’de yeni açılan ve Bedesten olarak bilinen iş hanının içinde bulunan bir çay ocağındayım. İsmi Rıdvan Çayevi. Müşterilerinin çoğu laf bilirkişiler. Tabii herkesin bir hayat hikâyesi var. Siz Rıdvan Çayevinde farklı şahsiyetlerle karşılaşabilirsiniz.
Müşterilerinin çoğunluğu halden anlayan kişiler. Öyle ulu orta söz eden kişilere rastlayamazsınız. Kim ne anlatırsa ya ders alınacak, ya ibret alınacak bir hikâye ile karşı karşıya gelebilirsiniz.
İşçisinden emeklisine, gencinden yaşlısına herkes bulunur Rıdvan Çayevinde.
Yine bir gün oradaydım. Bir ikindi vakitleriydi. Bazı kişiler birbirleriyle başkasını rahatsız etmeden sohbet ederken bazıları da çaylarını yudumluyordu. İşte öyle anlardan birinde yaşlı bir kişi önündeki çayın yarısından az fazlasını içmiş, geriye tahminen beşte biri kadar bir kısmı kalmış. Aslına bakılırsa bir iki yudum sonra bitmeye yakın bir halde.
Uzun süre önünde duran bardağın içindeki çayın soğumuş olması lazım. Tabi bir çayın içme süresi hemen hemen belli. Bu süre geçince müessese sahibi vatandaşın yanından geçerken yaşlı adam bardağının alınmasını işaret etti. Buraya kadar normal. Bazen biz de lafa dalıp çayımızı soğuttuğumuz oluyor.
Her şey içindeki çayı soğumuş bardak alınırken oldu. Yaşlı adam bir elini saygı ile göğsüne götürüp bardağı alan kişiye: “Kusura bakmayınız. Hepsini içemedim!” demez mi? Bir an öyle tuhaf oldum ki. Çayı veya başka bir içeceği sonuna kadar içme mecburiyeti yoktu. Ancak yaşlı adamım belli ki irfan sahibi. Bunun bir saygısızlık olabileceğini ya da öyle yorumlanabileceğini düşünmüş oldu ki özür beyan etti.
Bu insanların sayısı günümüzde azaldı maalesef. Artık daha bencil, daha “Ben merkezli” daha egoist bir cemiyet olma yolunda hızla ilerliyoruz.
Biz bir çayı bile tamamen içememiş insanın duyduğu hicabı duyamadığımız için aramızda samimiyet ve dostluklar kuramıyoruz.
Yaşlı adama baktım. Bir daha baktım. İnsanlığın, arın, saygının, samimiyetin resmini gördüm. Sahi biz ne zaman kaybettik böyle şeyleri. İnsan suçlu olmadığı bir şey için özür diler mi?
Ah o eski cedlerimiz! Bir yudum suyun bile şükrünü eda eden, bir çöpün kıymetini bilen, savurganlıktan kaçınan, insanları ve bütün yaratılmışları yardandan ötürü seven cedlerimiz.
Ey amca, dayı her kimsen! Bize ya da bana unuttuğumuz o güzel hasleti hatırlattığınız için size binlerce teşekkür ederim. Yaptığın o davranışı hafızam bana ihanet etmediği müddetçe unutmayacağım. Sen çok yaşa emi? Yaşa ki yeryüzü üzerinde insan gibi insanların varlığından dolayı dönmeye devam etsin. Şayet üzerlerinde bulunanlar dönmeye başlarsa sen durursun biliyorum. Sen durunca neler olacağını çok kişi bilmez…