Malûm denizcilik çok eski bir meslek. Belki insanoğlu dünyaya geldiği günden beri denize yakın olan yerleşim yerlerinin deniz ile bir bağı olmuştur.
Deniz, hem balıkçılık hem de taşıma olarak insanın işine yaramıştır. Deniz sayesinde kıtalar dolaşmıştır insan. Dahası yeni kıtaların varlığı bile deniz seferleriyle anlaşılmıştır.
Ülkeler; araba, tren ve uçak yapmadan önce taşıma ve yolculuk olarak denizden faydalanmıştır. Zaman içinde teknoloji denize düşen görevlerin çoğunu elinden almıştır. Deniz özel durumlar hariç daha çok balıkçılık olarak hayatın içindedir. Tabii yazları tatil yapanları saymazsak.
Bir şekilde hayatın içinde olan deniz her zaman güvenli olmayabilir. Bazen dev dalgalar üzerinde yüzen irili ufaklı deniz taşıtlarına zarar verebilir. Böyle üzücü hadiseler olmuştur. Bunların en meşhuru Titanik faciasıdır.
Deniz seferlerinin belli saatleri yoktur. Gece ve gündüz olabilir. Hatta balıkçılık yapanlar bile denizlerden 24 saat faydalanır. Bu durum karşısında bazı tehlikeli durumlar vardır. Bunlardan en önemlisi bir karaya çarpmaktır.
Eskiler bu kazaları en aza indirmek için gece seyahat eden deniz taşıtlarını uyaran küçük binalar yapmıştır. Bunlara da fener ismini vermiştir. Özellikle yarımada gibi denizin içine hançer gibi saplanan kara parçaları geceleri görünmez bir tehdittir.
Ülkemizde yarımada çok bulunur. Özellikle gece fark edilmesi zor olan bu yerlere “fener” adı verilen yanıp sönen uyarıcılar bir zaruret haline gelmiştir. Bu uyarıcılar seyahat halindeki deniz taşıtlarına yardımcı olmaktadır. Halk arasında bunlara “Deniz Fenerleri” denir.
Ne gariptir ki adı Deniz Feneridir ama kendisi karaya yapılmıştır. Bu isim fenerlerin bulunduğu yerden çok mahiyetine göre verilmiştir. Vatandaşlarımız isim vermede mahirdir.
Güvenlik açısından mühim bir görevi olan Deniz Fenerleri sayesinde çok kazalar önlenmiştir. Buna rağmen kaza olmuyor mu? Oluyor elbet. İnsanın olduğu her yerde her şeyin olması mümkün.
Denize yakın yerlerde bulunan kişiler deniz feneri ismini ve onlara ait hikâyeleri mutlaka duymuştur. Bir şekliyle ismen de olsa hayatımızın içinde olacaktır. Denize sahili olmayan yerlerde yaşayanlar için “Deniz Feneri” kavramını nasıl anlatılır bilmiyorum. Önce denizi anlatmak lazım.
Şimdi herkes çok şeyi biliyor. Aklıma 40 sene önce Bitlis’te öğretmenlik yaparken bana “Hocam, Van Gölü mü büyük Karadeniz mi?” diye sormuşlardı da izah etmekte epey zorlanmıştım.
Neyse… “Kara Fenerleri” yani “Deniz Feneri” hakkında sözlerimizi burada bitirelim.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
KARA FENERİ
Aslına bakılırsa böyle bir “fener” ismi yok!
Biz yazının başlığını böyle verdik.
Malûm denizcilik çok eski bir meslek. Belki insanoğlu dünyaya geldiği günden beri denize yakın olan yerleşim yerlerinin deniz ile bir bağı olmuştur.
Deniz, hem balıkçılık hem de taşıma olarak insanın işine yaramıştır. Deniz sayesinde kıtalar dolaşmıştır insan. Dahası yeni kıtaların varlığı bile deniz seferleriyle anlaşılmıştır.
Ülkeler; araba, tren ve uçak yapmadan önce taşıma ve yolculuk olarak denizden faydalanmıştır. Zaman içinde teknoloji denize düşen görevlerin çoğunu elinden almıştır. Deniz özel durumlar hariç daha çok balıkçılık olarak hayatın içindedir. Tabii yazları tatil yapanları saymazsak.
Bir şekilde hayatın içinde olan deniz her zaman güvenli olmayabilir. Bazen dev dalgalar üzerinde yüzen irili ufaklı deniz taşıtlarına zarar verebilir. Böyle üzücü hadiseler olmuştur. Bunların en meşhuru Titanik faciasıdır.
Deniz seferlerinin belli saatleri yoktur. Gece ve gündüz olabilir. Hatta balıkçılık yapanlar bile denizlerden 24 saat faydalanır. Bu durum karşısında bazı tehlikeli durumlar vardır. Bunlardan en önemlisi bir karaya çarpmaktır.
Eskiler bu kazaları en aza indirmek için gece seyahat eden deniz taşıtlarını uyaran küçük binalar yapmıştır. Bunlara da fener ismini vermiştir. Özellikle yarımada gibi denizin içine hançer gibi saplanan kara parçaları geceleri görünmez bir tehdittir.
Ülkemizde yarımada çok bulunur. Özellikle gece fark edilmesi zor olan bu yerlere “fener” adı verilen yanıp sönen uyarıcılar bir zaruret haline gelmiştir. Bu uyarıcılar seyahat halindeki deniz taşıtlarına yardımcı olmaktadır. Halk arasında bunlara “Deniz Fenerleri” denir.
Ne gariptir ki adı Deniz Feneridir ama kendisi karaya yapılmıştır. Bu isim fenerlerin bulunduğu yerden çok mahiyetine göre verilmiştir. Vatandaşlarımız isim vermede mahirdir.
Güvenlik açısından mühim bir görevi olan Deniz Fenerleri sayesinde çok kazalar önlenmiştir. Buna rağmen kaza olmuyor mu? Oluyor elbet. İnsanın olduğu her yerde her şeyin olması mümkün.
Denize yakın yerlerde bulunan kişiler deniz feneri ismini ve onlara ait hikâyeleri mutlaka duymuştur. Bir şekliyle ismen de olsa hayatımızın içinde olacaktır. Denize sahili olmayan yerlerde yaşayanlar için “Deniz Feneri” kavramını nasıl anlatılır bilmiyorum. Önce denizi anlatmak lazım.
Şimdi herkes çok şeyi biliyor. Aklıma 40 sene önce Bitlis’te öğretmenlik yaparken bana “Hocam, Van Gölü mü büyük Karadeniz mi?” diye sormuşlardı da izah etmekte epey zorlanmıştım.
Neyse… “Kara Fenerleri” yani “Deniz Feneri” hakkında sözlerimizi burada bitirelim.