Yurt gezilerinde bazen iki şehrin arası daha çok hafızalarda kalabilir. Siz her ne kadar bir şehirden başka bir şehre yolculuk yapsanız da gördükleriniz bir ömür unutamayabilirsiniz. Hatta haritaya göre diğer şehre giderken, üçüncü bir şehre ait yerlerden bile geçmiş olabilirsiniz.
Son olarak; Kavak, Lâdik, Suluova ve Havza ilçelerini yakından bir daha görmeye karar vermiştim. İlk durak Samsun’un Kavak ilçesi, ikinci olarak da yine Samsun’un Lâdik ilçesi olmuştu.Ancak ben bu yazıda ilçeleri değil, ilçeler arası yolculuklardan bir kesit sunacağım. Daha doğrusu kendimce birkaç satır yazacağım.
Lâdik ilçesinde bazı yerleri gezip, Amasya’nın Suluova ilçesine doğru yola koyuldum. Aylardan mayıs ortaları olması, daha şehir merkezinden ayrılmadan gökyüzünün kendine has maviliği ile yeryüzünün yeşilliği insanı kuşatma altına alıyordu.
Şehirden ayrılalı üç-dört dakika bile olmadan mavi-yeşil arası bir dünya ile karşı karşıya kalmıştım. Yollar uzadıkça mavi ve yeşilin tonları değişir gibi olsa da güneşin o ısıtıcı ve aydınlatıcı yanıyla farklı bir dünyanın içine girmiş gibi hissediyordum.
Yol boyu çimenler, otlaklar, bazen koro ve bazen müstakil ağaçlar gözümüzden çok ruhumuzu okşuyordu. Görüş mesafesini göz ile kestirmenin mümkün olmadığı zamanlardaydım. Sanki yeryüzü bir ev ve binanın muhtelif yerlerine devasa halılar serilmiş gibiydi. Bazen bir çiçek tarlası, bazen farklı tonda yeşilliği olan bitki türleri, bazen de tek tük duran ağaçlar ve beyaz bulutlar. Bir de yoldan geçen araçlar.
Bir rüyada gibiydim. Bir ara bu yerlerin bizim, yani ülkemizin değil de yabancı bir devletin olduğunu düşündüm. İçim sızladı birden. Bu kadar güzel ve verimli topraklar başkalarının yani yabancıların olması insanın içini sızlatırdı gerçekten. Yaklaşık dokuz asır bize ait olan bu toprakların hep bizim kalması için dua ettim.
Bu güzelliklere sahip olmayanlar buraları gördüğünden imrenmesi, kıskanması hatta husumet göstermesi ve ona sahip olması isteği belki kendi açılarından normal. Ancak böyle bir güzelliği bizlere bırakan atalarımıza sadece minnet duymak yeterli olmayıp buraları bir sonraki nesillere de bırakmak boynumuzun borcu.
Lâdik –Suluova hattında giderken karayolunun Havza topraklarından da geçtiğini çektiğim fotoğraflardan anladım. Teknolojinin ileri seviyede olduğu günümüzde elimizdeki akıllı (!) aletler çekilen fotoğrafların konumunun neresi olduğunu gösteriyordu. Buradan da anladım ki Lâdik- Suluova hattında Havza ilçesine ait topraklardan da geçiyormuşuz.
Böyle güzel bir ülkeye sahip olmak her faniye nasip olmaz. Bir ara neden bizi rahatsız ettiklerini düşündüm. Böyle bir ülkeye kim sahip olmak istemez ki.
Ne olursa olsun bu topraklar bizimdi. Bize düşen en büyük vazife bu topraklara sahip çıkmak. Aksi takdirde maziyle avunur dururuz.
Her saniye bir yerlerden geçiyorduk. Ha Lâdik, ha Havza, ha Suluova…
Nerden geçtiğimizin ne önemi var? Biz dedelerimizden kalan topraklardan geçiyoruz. Bu seyahatle ilgili başka yazılarda buluşmak umuduyla…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
SULUOVA İLE LÂDİK ARASI
Yurt gezilerinde bazen iki şehrin arası daha çok hafızalarda kalabilir. Siz her ne kadar bir şehirden başka bir şehre yolculuk yapsanız da gördükleriniz bir ömür unutamayabilirsiniz. Hatta haritaya göre diğer şehre giderken, üçüncü bir şehre ait yerlerden bile geçmiş olabilirsiniz.
Son olarak; Kavak, Lâdik, Suluova ve Havza ilçelerini yakından bir daha görmeye karar vermiştim. İlk durak Samsun’un Kavak ilçesi, ikinci olarak da yine Samsun’un Lâdik ilçesi olmuştu.Ancak ben bu yazıda ilçeleri değil, ilçeler arası yolculuklardan bir kesit sunacağım. Daha doğrusu kendimce birkaç satır yazacağım.
Lâdik ilçesinde bazı yerleri gezip, Amasya’nın Suluova ilçesine doğru yola koyuldum. Aylardan mayıs ortaları olması, daha şehir merkezinden ayrılmadan gökyüzünün kendine has maviliği ile yeryüzünün yeşilliği insanı kuşatma altına alıyordu.
Şehirden ayrılalı üç-dört dakika bile olmadan mavi-yeşil arası bir dünya ile karşı karşıya kalmıştım. Yollar uzadıkça mavi ve yeşilin tonları değişir gibi olsa da güneşin o ısıtıcı ve aydınlatıcı yanıyla farklı bir dünyanın içine girmiş gibi hissediyordum.
Yol boyu çimenler, otlaklar, bazen koro ve bazen müstakil ağaçlar gözümüzden çok ruhumuzu okşuyordu. Görüş mesafesini göz ile kestirmenin mümkün olmadığı zamanlardaydım. Sanki yeryüzü bir ev ve binanın muhtelif yerlerine devasa halılar serilmiş gibiydi. Bazen bir çiçek tarlası, bazen farklı tonda yeşilliği olan bitki türleri, bazen de tek tük duran ağaçlar ve beyaz bulutlar. Bir de yoldan geçen araçlar.
Bir rüyada gibiydim. Bir ara bu yerlerin bizim, yani ülkemizin değil de yabancı bir devletin olduğunu düşündüm. İçim sızladı birden. Bu kadar güzel ve verimli topraklar başkalarının yani yabancıların olması insanın içini sızlatırdı gerçekten. Yaklaşık dokuz asır bize ait olan bu toprakların hep bizim kalması için dua ettim.
Bu güzelliklere sahip olmayanlar buraları gördüğünden imrenmesi, kıskanması hatta husumet göstermesi ve ona sahip olması isteği belki kendi açılarından normal. Ancak böyle bir güzelliği bizlere bırakan atalarımıza sadece minnet duymak yeterli olmayıp buraları bir sonraki nesillere de bırakmak boynumuzun borcu.
Lâdik –Suluova hattında giderken karayolunun Havza topraklarından da geçtiğini çektiğim fotoğraflardan anladım. Teknolojinin ileri seviyede olduğu günümüzde elimizdeki akıllı (!) aletler çekilen fotoğrafların konumunun neresi olduğunu gösteriyordu. Buradan da anladım ki Lâdik- Suluova hattında Havza ilçesine ait topraklardan da geçiyormuşuz.
Böyle güzel bir ülkeye sahip olmak her faniye nasip olmaz. Bir ara neden bizi rahatsız ettiklerini düşündüm. Böyle bir ülkeye kim sahip olmak istemez ki.
Ne olursa olsun bu topraklar bizimdi. Bize düşen en büyük vazife bu topraklara sahip çıkmak. Aksi takdirde maziyle avunur dururuz.
Her saniye bir yerlerden geçiyorduk. Ha Lâdik, ha Havza, ha Suluova…
Nerden geçtiğimizin ne önemi var? Biz dedelerimizden kalan topraklardan geçiyoruz. Bu seyahatle ilgili başka yazılarda buluşmak umuduyla…