İnsanlar gezdikleri yerleri dikkatle incelerse çok şey görebilir. Hatta bu gördükleri kendi yaşadığı yerlerde olsa bile daha dikkat çekici gelir. Sanki her şey sadece insanın kendi memleketinde varmış gibi.
Güneşli bir gündü. Tarihler 2025 yılını gösteriyordu. Haziran ayını yarı etmiştik. Bölgenin coğrafi özelliği kendini hemen belli ediyordu. Otuz derece sınırında bulunan sıcaklık insanı bunaltmıyordu. Deniz sahiline göre nem daha azdı.
Turhal’dan bahsediyorum.
Turhal, daha ilkokula gittiğim sıralarda bile ismini duyduğum ilçelerden biriydi. Yetmişine merdiven dayamış, liseyi gaz lambası eşliğinde bitirmiş, ilkokul sıralarında ülkenin üçte birinde elektriğin ancak olduğu ve televizyonun daha gün yüzüne çıkmadığı zamanlardı. İşte o zamanlarda bile Turhal ismini duymuşluğum vardı.
Aradan altmış sene geçtikten sonra yolumun Turhal’a düşeceğini bilemezdim. Ancak bir şekliyle kendimi Turhal’da buldum.
Ne zaman yabancı bir ilçeye gitsem yarım saat ne yapacağımı bilemem. Tanıdık yok, bildiğin yer yok. Bir sen bir de şehrin kendisi. Aradan geçen süre içinde aynı binayı tekrar gördüğünde tanımış bir şey görmüş gibi hisseder insan.
Sonra insanlar…
Önceleri hepsi birbirine benzer gibi gelmesine rağmen zaman içinde farklı simalar olduğunu fark ediyorsun. Şehirde kendi kendime yürümeye başladım. Bazılarına sorular sorduğum oluyordu. İşte böyle anlardan birinde daha sonra adının Atatürk Ortaokulu olduğunu öğrendiğim, hatta ziyaret de ettiğim okulun hizasına gelmiş, giriş kapısını arıyordum. Okulun yakınlarında bulunan, bir kişinin ancak ayakta bile duracak kadar yüksekliği olan bir kulübecik gördüm.
Kulübenin içinde bir vatandaş oturmuş bir şeylerle uğraşıyordu. Selam verdim ve okulun giriş kapısını sordum. Tabii başka bir ilçeden geldiğimi söylemeyi de ihmal etmedim. Şehirde misafirdim yani. Gerekli cevabı aldıktan sonra biraz sohbet etmek istedim.
İlk tanıştığım kişinin isminin Zeki Arık, aslen Yozgat Kadışehri’nden olduğunu söyledi. Turhal’da konuştuğum ilk kişiyle adaş olmam hoşuma gitti.
Atalarımız “Doğduğun yer değil, doğduğun yerdir memleketin” demiş. Zeki Arık da 67 km uzaklıkta başka bir ilin ilçesine gelmiş. Bildiği mesleğini icra etmeye devam etmiş. Zeki Arık; testere, balta, bıçak ve buna benzer eşyaları yapıyor o mütevazı kulübesinde. Alnının akı, bileğinin gücü ile çalışıyor, yaz kış demeden. Gayesi evine helalından ekmek parası götürmek. Her ne kadar yaptığı işe olan rağbet günümüzde azalsa da olduğu kadarıyla yetiniyor ustamız. Değil mi ki başkasına el avuç açmıyor. Dilenmiyor. Başkasının hakkını gasp etmiyor. Yeter de artar bile…
Tabii Kadışehri’nin ilçe nüfusu beş bin civarında. Turhal ilçe merkezi ise 62 bini şimdiden bulmuş. Neredeyse on iki katından fazla. Nüfusun çok olduğu yerde ihtiyaç sahibinin de çok olması ihtimal dâhilinde.Bu arada her ne kadar iki ilçe arasında taşıt ile bir saat on dakikalık mesafe olsa da gurbet gurbettir. İnsanın doğduğu yer gibisi var mı?
Hatta doğduğu topraklarda hiç tanıdığı kalmasa bile o toprakları özler insan. Bülbül, kafes ve vatan misali…
Zeki Arık ustamız canı sağ, gücü yerinde, sağlık problemi olmadıkça bu mesleği yürüteceğe benziyor. Zaten insan bildiği şeyi kolay terk edemez ki…
Zeki Arık ustama sağlıklı, huzurlu ve bol kazançlı bir gelecek dilerim. Yolum oralara düşer mi düşmez mi bilmem ama bir daha gelirsem ilk ona uğrayacağım. Kendisini en kalbi muhabbetlerimle selamlıyorum.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
TURHAL’DA MÜTEVAZI BİR USTA
İnsanlar gezdikleri yerleri dikkatle incelerse çok şey görebilir. Hatta bu gördükleri kendi yaşadığı yerlerde olsa bile daha dikkat çekici gelir. Sanki her şey sadece insanın kendi memleketinde varmış gibi.
Güneşli bir gündü. Tarihler 2025 yılını gösteriyordu. Haziran ayını yarı etmiştik. Bölgenin coğrafi özelliği kendini hemen belli ediyordu. Otuz derece sınırında bulunan sıcaklık insanı bunaltmıyordu. Deniz sahiline göre nem daha azdı.
Turhal’dan bahsediyorum.
Turhal, daha ilkokula gittiğim sıralarda bile ismini duyduğum ilçelerden biriydi. Yetmişine merdiven dayamış, liseyi gaz lambası eşliğinde bitirmiş, ilkokul sıralarında ülkenin üçte birinde elektriğin ancak olduğu ve televizyonun daha gün yüzüne çıkmadığı zamanlardı. İşte o zamanlarda bile Turhal ismini duymuşluğum vardı.
Aradan altmış sene geçtikten sonra yolumun Turhal’a düşeceğini bilemezdim. Ancak bir şekliyle kendimi Turhal’da buldum.
Ne zaman yabancı bir ilçeye gitsem yarım saat ne yapacağımı bilemem. Tanıdık yok, bildiğin yer yok. Bir sen bir de şehrin kendisi. Aradan geçen süre içinde aynı binayı tekrar gördüğünde tanımış bir şey görmüş gibi hisseder insan.
Sonra insanlar…
Önceleri hepsi birbirine benzer gibi gelmesine rağmen zaman içinde farklı simalar olduğunu fark ediyorsun. Şehirde kendi kendime yürümeye başladım. Bazılarına sorular sorduğum oluyordu. İşte böyle anlardan birinde daha sonra adının Atatürk Ortaokulu olduğunu öğrendiğim, hatta ziyaret de ettiğim okulun hizasına gelmiş, giriş kapısını arıyordum. Okulun yakınlarında bulunan, bir kişinin ancak ayakta bile duracak kadar yüksekliği olan bir kulübecik gördüm.
Kulübenin içinde bir vatandaş oturmuş bir şeylerle uğraşıyordu. Selam verdim ve okulun giriş kapısını sordum. Tabii başka bir ilçeden geldiğimi söylemeyi de ihmal etmedim. Şehirde misafirdim yani. Gerekli cevabı aldıktan sonra biraz sohbet etmek istedim.
İlk tanıştığım kişinin isminin Zeki Arık, aslen Yozgat Kadışehri’nden olduğunu söyledi. Turhal’da konuştuğum ilk kişiyle adaş olmam hoşuma gitti.
Atalarımız “Doğduğun yer değil, doğduğun yerdir memleketin” demiş. Zeki Arık da 67 km uzaklıkta başka bir ilin ilçesine gelmiş. Bildiği mesleğini icra etmeye devam etmiş. Zeki Arık; testere, balta, bıçak ve buna benzer eşyaları yapıyor o mütevazı kulübesinde. Alnının akı, bileğinin gücü ile çalışıyor, yaz kış demeden. Gayesi evine helalından ekmek parası götürmek. Her ne kadar yaptığı işe olan rağbet günümüzde azalsa da olduğu kadarıyla yetiniyor ustamız. Değil mi ki başkasına el avuç açmıyor. Dilenmiyor. Başkasının hakkını gasp etmiyor. Yeter de artar bile…
Tabii Kadışehri’nin ilçe nüfusu beş bin civarında. Turhal ilçe merkezi ise 62 bini şimdiden bulmuş. Neredeyse on iki katından fazla. Nüfusun çok olduğu yerde ihtiyaç sahibinin de çok olması ihtimal dâhilinde.Bu arada her ne kadar iki ilçe arasında taşıt ile bir saat on dakikalık mesafe olsa da gurbet gurbettir. İnsanın doğduğu yer gibisi var mı?
Hatta doğduğu topraklarda hiç tanıdığı kalmasa bile o toprakları özler insan. Bülbül, kafes ve vatan misali…
Zeki Arık ustamız canı sağ, gücü yerinde, sağlık problemi olmadıkça bu mesleği yürüteceğe benziyor. Zaten insan bildiği şeyi kolay terk edemez ki…
Zeki Arık ustama sağlıklı, huzurlu ve bol kazançlı bir gelecek dilerim. Yolum oralara düşer mi düşmez mi bilmem ama bir daha gelirsem ilk ona uğrayacağım. Kendisini en kalbi muhabbetlerimle selamlıyorum.