Yalıköy; Fatsa’ya bağlı bir mahalle. Yani kanun zoruyla mahalle olmuş bir yer. Ülkede, yerleşim bakımından çok ilçeden büyük.
Neyse konumuz bu değil.
Baba evim sahil kesiminde olduğundan ne zaman köyüme giderkenYalıköy’den geçmeye mecburum. Yolumuz eskilerin Menderes Yolu dedikleri ve o günden beri hayli gelişmiş.
Yine köyüme giderken, yanımda bulunanlardan biri “Yalıköy’de eski bir çeşme var hiç suyundan içtiniz mi?” dedi. Ben de “Yerini biliyor musunuz?” diye sormuştum. Sonra hep beraber o çeşmenin yanına gittik. Karayolundan uzaklığı 500 metre ha var ha yok. Yani şehrin, pardon mahallenin arka tarafında yani.
Çeşmenin yanına vardığımızda birçok kişi orada su almak için bekliyordu. Biz de sıraya girdik. Bu arada çeşme ve suyu hususunda muhabbet başladı.
Çeşmenin kitabesi tam olarak okunmuyordu. Sadece yapan ustanın adı “Şevket Usta” ve yapılış tarihi ise 30/10/1955 tarihini gösteriyordu.
Tabii 1955 tarihi çok eski bir tarih değil. Ancak mimari bakımında taşlarla inşa edilmiş, yani günümüz betonarme denilen nevzuhur teknik ile yapılmamış. Haliyle üzerinde betonun ciddiyeti ve soğukluğu yok. Kısaca bizden biri gibi.
Çeşme bir kayalığın altında duruyor. Kayalıklardan yüzeye paralel ağaçlar var. Uzun süre sonra kayalıklardan taşlar kopabilir. O kadar ağacı tartmaz. İşte konu tam buraya gelince orada olanlardan biri “Bu çeşmeyi 20 metre daha sola yapılması uygun olur” dedi.
Hâlbuki çeşmenin bir musluğu yoktu. Suyu tabii ve boşa akıyordu. Çeşmenin ancak akarı değişebilirdi. Burada esas olan sudan çok çeşmenin kendisiydi. İşte bu mekanik ve pratik bakış açısı bize estetiğimizi kaybettirdi. Elbette su korunmalıydı. Peki ya çeşme nasıl korunacaktı?
Günümüzde bize her şeyi “Ben merkezli” öğrettikleri için; maddi olarak işimize yaramayan ne varsa ya yok ettik ya da tahrip. Geriye ya bir şey bırakmadık ya da bir ucube bıraktık. Bundan dolayı o vatandaşın, kişilerin güvenliği için ileri sürdüğü görüş, günümüz için doğruydu. O kişi vaziyete tek merkezli baktı.
Esas olan çeşmenin sadece suyunun değil, kendisinin de korunmasıydı. Günümüz insanı işin suyunu çıkarmakta mahir olduğu için, sadece işine yaradığını düşündüğü şeyler için kafa yoruyor. Hatta yormuyordu...
Bu çeşmenin ülke sınırları içinde değil de Batı’nın bilem neresinde olsaydı ve hala dursaydı memleket dâhilinde olanlardan hali vakti yerinde olanlar tâ oralara kadar gider “Eller tarihine sahip çıkıyor” diye bir de yaşadığı yeri aşağılamaya çalışırdı. Tabii bu suyu 20 metre sola çekelim diyen kişiyle aynı topraklarda yaşadığını unutarak…
Yazılanların ne kadar kıymeti var bilmiyorum ama Fatsa’da konuyla ilgili yetkili kişilerin bir inceleme yapıp şayet bir kıymet taşıyorsa bu çeşmeye bir göz atmalı.
Hâ, hazır gitmişken bir avuç da su içerlerse iyi olur. Olur ya bir gün kimsesizlikten yıkılırsa, ne Şevket Ustaya Fatiha okuyan kalır, ne de çeşmenin hatıraları.
Olsun! Biz yazalım da tarihe bir kayıt düşmüş olalım.
Fatsalı değilim belki ama ülke vatandaşıyım. Hassasiyetim bundandır…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
YALIKÖY’DE TARİHİ ÇEŞME
Yalıköy; Fatsa’ya bağlı bir mahalle. Yani kanun zoruyla mahalle olmuş bir yer. Ülkede, yerleşim bakımından çok ilçeden büyük.
Neyse konumuz bu değil.
Baba evim sahil kesiminde olduğundan ne zaman köyüme giderkenYalıköy’den geçmeye mecburum. Yolumuz eskilerin Menderes Yolu dedikleri ve o günden beri hayli gelişmiş.
Yine köyüme giderken, yanımda bulunanlardan biri “Yalıköy’de eski bir çeşme var hiç suyundan içtiniz mi?” dedi. Ben de “Yerini biliyor musunuz?” diye sormuştum. Sonra hep beraber o çeşmenin yanına gittik. Karayolundan uzaklığı 500 metre ha var ha yok. Yani şehrin, pardon mahallenin arka tarafında yani.
Çeşmenin yanına vardığımızda birçok kişi orada su almak için bekliyordu. Biz de sıraya girdik. Bu arada çeşme ve suyu hususunda muhabbet başladı.
Çeşmenin kitabesi tam olarak okunmuyordu. Sadece yapan ustanın adı “Şevket Usta” ve yapılış tarihi ise 30/10/1955 tarihini gösteriyordu.
Tabii 1955 tarihi çok eski bir tarih değil. Ancak mimari bakımında taşlarla inşa edilmiş, yani günümüz betonarme denilen nevzuhur teknik ile yapılmamış. Haliyle üzerinde betonun ciddiyeti ve soğukluğu yok. Kısaca bizden biri gibi.
Çeşme bir kayalığın altında duruyor. Kayalıklardan yüzeye paralel ağaçlar var. Uzun süre sonra kayalıklardan taşlar kopabilir. O kadar ağacı tartmaz. İşte konu tam buraya gelince orada olanlardan biri “Bu çeşmeyi 20 metre daha sola yapılması uygun olur” dedi.
Hâlbuki çeşmenin bir musluğu yoktu. Suyu tabii ve boşa akıyordu. Çeşmenin ancak akarı değişebilirdi. Burada esas olan sudan çok çeşmenin kendisiydi. İşte bu mekanik ve pratik bakış açısı bize estetiğimizi kaybettirdi. Elbette su korunmalıydı. Peki ya çeşme nasıl korunacaktı?
Günümüzde bize her şeyi “Ben merkezli” öğrettikleri için; maddi olarak işimize yaramayan ne varsa ya yok ettik ya da tahrip. Geriye ya bir şey bırakmadık ya da bir ucube bıraktık. Bundan dolayı o vatandaşın, kişilerin güvenliği için ileri sürdüğü görüş, günümüz için doğruydu. O kişi vaziyete tek merkezli baktı.
Esas olan çeşmenin sadece suyunun değil, kendisinin de korunmasıydı. Günümüz insanı işin suyunu çıkarmakta mahir olduğu için, sadece işine yaradığını düşündüğü şeyler için kafa yoruyor. Hatta yormuyordu...
Bu çeşmenin ülke sınırları içinde değil de Batı’nın bilem neresinde olsaydı ve hala dursaydı memleket dâhilinde olanlardan hali vakti yerinde olanlar tâ oralara kadar gider “Eller tarihine sahip çıkıyor” diye bir de yaşadığı yeri aşağılamaya çalışırdı. Tabii bu suyu 20 metre sola çekelim diyen kişiyle aynı topraklarda yaşadığını unutarak…
Yazılanların ne kadar kıymeti var bilmiyorum ama Fatsa’da konuyla ilgili yetkili kişilerin bir inceleme yapıp şayet bir kıymet taşıyorsa bu çeşmeye bir göz atmalı.
Hâ, hazır gitmişken bir avuç da su içerlerse iyi olur. Olur ya bir gün kimsesizlikten yıkılırsa, ne Şevket Ustaya Fatiha okuyan kalır, ne de çeşmenin hatıraları.
Olsun! Biz yazalım da tarihe bir kayıt düşmüş olalım.
Fatsalı değilim belki ama ülke vatandaşıyım. Hassasiyetim bundandır…