Seyahatler sıradan bir yer değiştirme değildir. Eğer sadece gideceğiniz yeri düşünüyorsanız, nereden geçtiğinizin bir ehemmiyeti kalmaz.
Başlama anı ile varış süresi içinde geçen her saniye, tarifi mümkün olmayan değişikliklere sahiptir. Tabii bunun için de “görmek” gerekiyor.
Çok yolcu; yoldan başka bir yeri göremediği için,yolculuk ona göre harekete başlanılan an ile varış arasında geçen zamandır.
Konuyu felsefi zemine çekmeden esasa gelelim. Niksar ilçesinden yola çıktım. Mevsim yaz. Karayolu haricinde her yer mavi ve yeşil.
Ara sıra kahverengi topraklar ve kayalıklar biz farklıyız der gibi. Yollar bazen düz bazen kıvrım kıvrım.
Çok ötelerde tepeler yeşile bürünmüş ve birbiriyle sohbet eder gibi.
Bazen yolun iki tarafı da yamaçlarla çevrili bazen bir tarafı alabildiğine açık. Uzaklar size hayal kurduruyor. Derin vadiler ise başka bir şarkı söylüyor. Etrafta, sessizliğin sesini yoldan geçen taşıtlar bozuyor.
İşte böyle bir yerden giderken, yol kenarında bulunan küçük bir düzlük gördüm ve manzarayı seyretmek için otomobili oraya park ettim. Bir süre oksijeni bol havayı ciğerime aldıktan sonra fotoğraf çekmeye başladım. Nadir de olsa geçen taşıtlar içinde olanlar, benim fotoğraf çekmem karşında bir şaşkınlıkları yoktu. Yani alışılmış durumlardı.
Tam o esnada yalnız başına duran bir ağaç gördüm. Ağaç; etrafı rüzgârdan mı yağmurdan mı yoksa insan eliyle mi olduğunu bilmediğim bir tepenin üzerindeydi. Yani bir tümseğin üzerinde duruyordu.
Tümsek dediğim de bir oda büyüklüğünde toprak bir tepe. Değil yanında, yakınında bile ağaç yoktu. Var olan ağaçlar ise yüzlerce metre uzaklıktaydı.
Bir an düşündüm. Bu ağacın bazı yerlerinde kurumuş kabuklar var. Yaşlı olduğu belli. Biraz da eğri duruyor. Tek başına…
Kim bilir ne rüzgârlar savurmuştur dallarını. Ne yağmurlar ne karlar görmüştür tek başına. Ne soğuklara, ne kuraklara maruz kalmıştır.
Kim bilirkaç bahar yapraklarını açmış, kimlere umut olmuştur.
Kaç dalı çürüyüp düşmüştür. Kaç dalı kurumuştur, kırılmıştır... Dallarına kaç kuş türü konmuştur kim bilir…
Ne yolcular geçmiştir yanındaki yoldan. Ne çocuklar oyun oynamıştır yakınlarında. Kaç kişi fotoğrafını çekmiştir benim gibi.
Kaç kişi piknik yapmıştır altında.
Kaç kişi lüzumsuz görmüştür seni. Kesilmeni istemiştir… Kaç kişi dalında koparıp başka yere dikmek için uğramıştır yanına.
Kaç bakar, kaç hazan gördün sen?
Kaç yaz, kaç kış yaşadın tek başına?
Yoksa bir ben miyim seni fark eden? Bir ben miyim başından neler geçtiğini düşünen? Sahi bir ben mi konuşuyorum senin yerine?
Ey ağaç!
Dilin yok ki konuşsan bizimle.
Kim bilir belki konuşuyorsundur da biz anlamıyoruz senin lisanından!
Olsun. Seni anlamaya çalışıyorum en azından. Nasıl bir hayat sürdüğünü bilmeden. Acaba bu yazı gün yüzüne çıktığında hala orada mı olacaksın?
Belli olmaz be ağaç! Dünya küçük. Belki bir gün yine beraber oluruz. Şimdi bana müsaade. Daha gidilecek yerlerim var, daha görülecek şeyler var.
Hem sana, hem senin bulunduğun Ardıçlı köyüne; ilçen olan Niksar’a ve ilin Tokat’a en kalbi selamlar.
Kısmetse yine görüşürüz.
Seni unutmayacağım. Bu yazıyı da sosyal medyadan senin fotoğrafın ile paylaşacağım.
Hoşça kal…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
YALNIZ KALMIŞ AĞAÇ
Seyahatler sıradan bir yer değiştirme değildir. Eğer sadece gideceğiniz yeri düşünüyorsanız, nereden geçtiğinizin bir ehemmiyeti kalmaz.
Başlama anı ile varış süresi içinde geçen her saniye, tarifi mümkün olmayan değişikliklere sahiptir. Tabii bunun için de “görmek” gerekiyor.
Çok yolcu; yoldan başka bir yeri göremediği için,yolculuk ona göre harekete başlanılan an ile varış arasında geçen zamandır.
Konuyu felsefi zemine çekmeden esasa gelelim. Niksar ilçesinden yola çıktım. Mevsim yaz. Karayolu haricinde her yer mavi ve yeşil.
Ara sıra kahverengi topraklar ve kayalıklar biz farklıyız der gibi. Yollar bazen düz bazen kıvrım kıvrım.
Çok ötelerde tepeler yeşile bürünmüş ve birbiriyle sohbet eder gibi.
Bazen yolun iki tarafı da yamaçlarla çevrili bazen bir tarafı alabildiğine açık. Uzaklar size hayal kurduruyor. Derin vadiler ise başka bir şarkı söylüyor. Etrafta, sessizliğin sesini yoldan geçen taşıtlar bozuyor.
İşte böyle bir yerden giderken, yol kenarında bulunan küçük bir düzlük gördüm ve manzarayı seyretmek için otomobili oraya park ettim. Bir süre oksijeni bol havayı ciğerime aldıktan sonra fotoğraf çekmeye başladım. Nadir de olsa geçen taşıtlar içinde olanlar, benim fotoğraf çekmem karşında bir şaşkınlıkları yoktu. Yani alışılmış durumlardı.
Tam o esnada yalnız başına duran bir ağaç gördüm. Ağaç; etrafı rüzgârdan mı yağmurdan mı yoksa insan eliyle mi olduğunu bilmediğim bir tepenin üzerindeydi. Yani bir tümseğin üzerinde duruyordu.
Tümsek dediğim de bir oda büyüklüğünde toprak bir tepe. Değil yanında, yakınında bile ağaç yoktu. Var olan ağaçlar ise yüzlerce metre uzaklıktaydı.
Bir an düşündüm. Bu ağacın bazı yerlerinde kurumuş kabuklar var. Yaşlı olduğu belli. Biraz da eğri duruyor. Tek başına…
Kim bilir ne rüzgârlar savurmuştur dallarını. Ne yağmurlar ne karlar görmüştür tek başına. Ne soğuklara, ne kuraklara maruz kalmıştır.
Kim bilirkaç bahar yapraklarını açmış, kimlere umut olmuştur.
Kaç dalı çürüyüp düşmüştür. Kaç dalı kurumuştur, kırılmıştır... Dallarına kaç kuş türü konmuştur kim bilir…
Ne yolcular geçmiştir yanındaki yoldan. Ne çocuklar oyun oynamıştır yakınlarında. Kaç kişi fotoğrafını çekmiştir benim gibi.
Kaç kişi piknik yapmıştır altında.
Kaç kişi lüzumsuz görmüştür seni. Kesilmeni istemiştir… Kaç kişi dalında koparıp başka yere dikmek için uğramıştır yanına.
Kaç bakar, kaç hazan gördün sen?
Kaç yaz, kaç kış yaşadın tek başına?
Yoksa bir ben miyim seni fark eden? Bir ben miyim başından neler geçtiğini düşünen? Sahi bir ben mi konuşuyorum senin yerine?
Ey ağaç!
Dilin yok ki konuşsan bizimle.
Kim bilir belki konuşuyorsundur da biz anlamıyoruz senin lisanından!
Olsun. Seni anlamaya çalışıyorum en azından. Nasıl bir hayat sürdüğünü bilmeden. Acaba bu yazı gün yüzüne çıktığında hala orada mı olacaksın?
Belli olmaz be ağaç! Dünya küçük. Belki bir gün yine beraber oluruz. Şimdi bana müsaade. Daha gidilecek yerlerim var, daha görülecek şeyler var.
Hem sana, hem senin bulunduğun Ardıçlı köyüne; ilçen olan Niksar’a ve ilin Tokat’a en kalbi selamlar.
Kısmetse yine görüşürüz.
Seni unutmayacağım. Bu yazıyı da sosyal medyadan senin fotoğrafın ile paylaşacağım.
Hoşça kal…