SON DAKİKA
Hava Durumu

İSMAİL KOÇAN VE FATSA KENT KONSEYİ

Yazının Giriş Tarihi: 01.02.2018 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.02.2018 00:00
Bana, dava adamı ne demektir diye sorsalar, gidin bunun vücut bulmuş hali olan İsmail Koçan’a bakın derim. Gerçekten de Saadet Partisi Fatsa İlçe Başkanı olarak canla başla çalışmasını, samimiyetini, inanmışlığını, adanmışlığını ve iyi niyetini herkesin takdir ettiği bir siyasetçi.
Şayet bu nitelemelerle durumu abarttığımı düşünen varsa onlara şunu sormak isterim: Kasım 2015 genel seçimlerinde ülke çapında %0,7 oy almış bir parti için bu kadar neden koşarsınız ki? Bunun adı memleket sevdası değilse nedir, neyle açıklanabilir? Ailenizden, kişisel bütçenizden ve zamanınızdan niye harcarsınız? Maddi manevi kişisel yıpranma içine neden girersiniz? El cevap: Bunun adı aşktır!
Geçenlerde, Fatsa’da kent konseyi kurulması ile ilgili yazınca, Milli Görüş çizgisinde olan dostlardan; “biz bunu daha önce söylemiştik, burada emek hırsızlığı var” kabilinden eleştiriler aldık sosyal medyada. Tabi hâl böyle olunca, başkanla bir çay kahve sohbetinde buluştuk, konuştuk, dertleştik uzun uzun.
Kendisinin Fatsa Kent Konseyi için bu zamana kadar neler yaptığını, hangi platformlarda neleri dile getirdiğini anlattı başkan. Anlattıklarında da haklıydı. Gerek yerel gündeme gerekse ülke gündemine dair değerlendirmelerde bulundu. Yaptığı tespitlerde rahmetli Erbakan Hoca’nın izlerini görmemek mümkün değildi.
Kent konseyi konusunu, çok daha önceden, farklı platformlarda da savunmuş ve takipçisi olmuştu. “Siz yerel basın olarak niye bizim emeklerimizi görmezden geliyorsunuz” demeye getirdi, lisanı münasiple.
Ben “medyacı” olmadığım için, şahsım olarak anlattıklarından haberim olmamıştı ama yerel basın bunları biliyor da yazmadıysa ve bunu gündem yapmadıysa gerçekten ayıp etmiş,hem İsmail başkana hem de Fatsa kamuoyuna karşı.Kendisine de ifade ettim zat’en. Ayrıca, Fatsa’da yerel basının “çapını” görmek açısından da önemliydi anlattıkları. 
Fakat yine de bütün bu resim içerisinde yerine oturmayan ve benim anlamakta zorlandığım şeyler de yok değil. En çok da Milli Görüş’e gönül vermiş olan dostların sosyal medyadaki eleştirilerini anlamlandıramıyorum.
Ne yazmıştık biz o mezkûr yazıda: Şenol Eni’nin kent konseyi çıkışı ve Enver Yılmaz’ın bu konuda başkan Hüseyin Anlayan’a yapmış olduğu olumlu yöndeki telkinler. Peki, Saadet Partili dostlar ne tepki verdiler buna: “Şenol Eni’yi parlatıp insanlara sunacaksan da emek hırsızlığı yapmadan sunmalısın.”
Önce “emek hırsızlığı” konusunu ele alalım. Şayet Saadet Partisi ve Milli Görüş çizgisinin, kent konseyi konusunda bu kadar emeği varsa (ki var), bu durumda Şenol Eni’nin bu çıkışı sizin emeklerinizin pekiştirilmesi değil midir? Burada emek hırsızlığı nitelemesini nereye koymak lazım bilemiyorum. 
Bir muhalefet partisinin, siyaseten alması gereken pozisyon bu muydu yani burada? Ortada bu kadar emek varsa, o yazının sevinçle karşılanması gerekmiyor muydu? Ortada bir nefs ve benlik davası mı var desem, onun da olmadığını biliyorum. Eee ne o zaman? Siyasi öngörüsüzlük mü?
İkincisi ve bence daha da önemli olanı ise Şenol Eni’nin “parlatılması” meselesi. Öncelikle, benim elimde nasıl bir güç var ki Şenol Eni’yi “parlatayım?” Ve ayrıca, hadi madem parlatıyoruz; neden parlatmayalım? Fatsa’da yüzü ve ismi yıpranmamış, genç, dinamik, heyecanı olan kaç tane potansiyel siyaset adayı varsa; hepsini parlatmak benim memleketime olan borcumdur. Nihayetinde bundan Fatsa kazanmaz mı? Keşke, Fatsa’dan bu şekilde on tane siyasetçi çıksa da parlatsak…
Ki buraya kadar anlattıklarım yine de işin en can alıcı kısmı değil. Bahse konu olan yazının amacı neydi? Fatsa’yı yöneten siyasi iradeye, “kent konseyi meselesini neden görmezden geliyorsun” mesajı vermekti. Hazır bununla ilgili bir gündem de oluşmuştu. Burada, üstelik de bu konuda emek vermiş olan bir muhalefet partisine düşen neydi? Aynı mevziye girip topçu ateşine devam etmekti. Ama ne oldu? 
Konu ve gündem amacından saptı. Birlikten kuvvet doğması gerekirken, nerede çokluk orada kaos oldu! Kıvılcım alevlenemeden söndü. Ne için oldu bu? Kendi tabirleriyle, Şenol Eni parlatılmasın diye… Peki, kim ne kazandı bundan? Hiç kimse. Kim(ler) kaybetti..? Herkes, kendine sorsun bu soruyu…
En nihayetinde, siyaseti kimin için yapıyoruz? Millet, memleket ve sokağın gündemi için. O zaman yeni baştan tekrarlıyorum: Fatsa’ya karşı sorumluluklarımız var. Hem de hep birlikte!
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.