SON DAKİKA
Hava Durumu

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK veya ALGI ZİNDANINDA HAYAT

Yazının Giriş Tarihi: 13.01.2020 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.01.2020 00:00
En güzel mutluluk anı sonsuz olmadığı gibi en acı anlar da zamanla küllenir. Bellekten mülhem kronik unutkanlığı olanlar dışında kalan unutkanların, unutma sebebi unuttukları şeyi önemsememeleridir. 

Her gün kötü bir çürümeyi hissetmek, sonra da dönüp hiç birşey olmuyormuş gibi yapmak, sondan bir önceki aşamadır. “ Görmek” ama görmüyormuş gibi yapmak. “ Duymak” ama duymuyormuş gibi yapmak. Söylememek, hatta söylemeyi dahi düşünememek. Gerçi bu meyanda gökkuşağı çıkmayalı çok yağmur sonrası geçti.

Öğrenilmiş çaresizlik toplumu oluşturan fertlerin ciddi bir sorunu oldu.Heves ile hedef yer değiştirdi “ anı” yaşa derken bile, geçici körlük, amaya ağıt yakar oldu. Görmek, bakmaya kurban edilirken, bakmak dahi paramparça oldu. Çölde suya hasret bellek, kendi zindanında serabı oldu.

Bazı şeyler, sizden bir elbiseye bürünerek gelir. Tehlikenin en yamanı budur. Tanımlamanız, tehlike olduğunu farketmeniz zorlaşır. Bu süreç kaotik bir kafa karışıklığına sebep olurken, tüm fertlerin özgüvenine saldırır. Adete “çaresizlik” öğretilir. Yapamayacağımız, başaramayacağımız bize bizden bir elbise ile kabul ettirilir. Mesele öyle bir aşamaya getirilir ki “ Yeniden İnşaa” imkansız gibi görülür.

Kirlendikçe hakikat, kolsuz kavramlar kucaklayamayınca manayı, gürültü bir dışkı gibi pis gelince kulağa , sükut nitelikli bir yalnızlığa davet eder. Heyula orkestrasına dönen şehrin kaba gürültüsü , törpülerken dinleme azmini sohbet tezgahında, bir nefes kadar elzem olur samimi bir muhabbet. Az az iyileşip, çok çok kötüleşen gelecek, algı zindanında çıldırışa kapı aralar. Hep beraber göreceğiz. Gelecek çok ağır bir imtihana gebe...

Yüzlerce hatta binlerce bilinçaltı mesajla saldırıyorlar. En yakınımızdaki insanlara bile hakikati kabul ettiremiyoruz. Çünkü, bilinçaltı ile alınanı, bilinç ile silmeye çalışıyoruz. Bir fıkra ile anlatalım...

Nasrettin hoca harmanda dolanıyormuş. Komşusu ne yapıyorsun Hocam demiş. Hoca, iğnemi düşürdüm komşu, onu arıyorum demiş. Komşusu, tam olarak nerede düşürdün göster de be de arayayım. Hoca, ahırda düşürdüm komşu. Komşusu şaşkın, ahırda düşürdün madem neden harmanda arıyorsun Hocam. Ahır çok karanlık, orada bulamam komşu.

Önlem alma ya da çözüm üretme tarzımız bu fıkra ile paralel. “ İstanbul Sözleşmesi” meselesini bir de bu açıdan düşünün. Asla iğneyi bulamayacaksınız, pardon yanlış oldu, asla çözümü bulamayacaksınız. Yanlış yerde aranıyor- aslında bilinçli- çözüm...

Çoktan seçmeli sorular, eğitimde gelişimin önündeki en büyük engellerden biridir. Ve biz bu sorularla ölçüyoruz çocukları. Çok vahim. Sadi ne diyordu? Çok önemli. “ Sormazki bilsin, sorsa bilirdi; bilmezki sorsun, bilse sorardı.” Başka bir söz şöyle, arif olanlar anlar. “ Herkes gibi olmak, olmayacak birşey; herkes gibi olmak, olmamak gibi birşey.” 

Öğrenilmiş çaresizlik kalıbını kıramazsak, önümüzdeki yılları, hatta önümüzdeki yüzyılları kaybedebiliriz.

Çapı ve derinliği çok büyük bu meseleye bir pencere açtım. Bu yazı tehlikenin noktasını bile izahta kısa kalır. Mesele çok vahim.

Bir soruyla bitirelim. 

“Beden eğitimi, resim, müzik, tiyatro ve vb. bazı alanlarda, genel sınavın dışında bir de o alanla ilgili sınav yapılır.”
Neden?
Mesele anlaşıldı sanırım...
Hoşça bakın zatınıza...
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.